Vesayet Nedir? Vesayet Ne Demek? Vesayet Makamı Nedir?
Vesayet, Türk Medeni Kanunu’nda düzenlenen; kısıtlıların ve velayet altında olmayan küçüklerin kişilik haklarının ve malvarlığının korunması için kurulan kamu güvencesidir. Kısaca “vesayet ne demek?” sorusunun cevabı, hukuki işlem ehliyeti sınırlı veya bulunmayan kişilerin vasi aracılığıyla temsil edilmesi ve korunmasıdır. Bu koruma, mahkeme kararıyla başlar; “vesayet makamı nedir?” sorusunun yanıtı ise, vesayet iş ve işlemlerinde karar veren ve vasi atayan Sulh Hukuk Mahkemesidir. Amaç; vesayet altındaki kişinin menfaati doğrultusunda, günlük hayatın ve hukuki süreçlerin güvenli biçimde yürütülmesidir.
Vesayet Nedir?
Vasinin kim olacağı, hangi nitelikleri taşıyacağı, bu korunmaya muhtaç kimseler adına hangi hakları kullanabilecekleri Türk Medeni Kanunu madde 403’te düzenlenmiştir.
Madde 403- Vasi, vesayet altındaki küçüğün veya kısıtlının kişiliği ve malvarlığı ile ilgili bütün menfaatlerini korumak ve hukukî işlemlerde onu temsil etmekle yükümlüdür.
Kayyım, belirli işleri görmek veya malvarlığını yönetmek için atanır.
Bu Kanunun vasi hakkındaki hükümleri, aksi belirtilmiş olmadıkça kayyım hakkında da uygulanır.
Vasilerin atması vesayet makamı tarafından gerçekleştirilir. Vesayet makamı Sulh Hukuk Mahkemesidir. Sulh Hukuk Mahkemesi tarafından vasi atanacak kişinin kısıtlı olup olmadığı belirlenir ve bu kısıtlılığı belirlenen kişinin mal varlığı ve kişilik haklarının korunması amacıyla vasi ataması gerçekleşir. Atanan vasi kişinin menfaatlerini korumak amacıyla kişi adına hukuki işlem yapma yetkisine sahip olacaktır.
Sulh Hukuk Mahkemesi tarafından vasi atanacak kişinin kısıtlı olup olmadığı belirlenir ve bu kısıtlılığı belirlenen kişinin mal varlığı ve kişilik haklarının korunması amacıyla vasi ataması gerçekleşir. Atanan vasi kişinin menfaatlerini korumak amacıyla kişi adına hukuki işlem yapma yetkisine sahip olacaktır.
Vesayet Ne Demek?
Vesayet, hukuk terminolojisinde bir kişinin kendi işlerini görememesi, haklarını koruyamaması veya malvarlığını yönetememesi halinde Sulh Hukuk Mahkemesi tarafından kendisine bir vasi atanmasıdır. Yani vesayet, kısıtlı ya da velayeti olmayan küçük ile onun menfaatlerini koruyacak vasi arasında kurulan hukuki ilişkidir.
Burada önemli olan nokta, tarafların kendi iradeleriyle vasi tayin etme imkânının bulunmamasıdır. Vasi atanması, tamamen kanunda öngörülen şartların varlığı halinde ve yetkili mahkeme kararıyla gerçekleşir. Dolayısıyla vesayet, bireysel bir tercih değil; kamusal bir koruma mekanizmasıdır.
Kanun koyucu, vesayetin şartlarını, kimlerin vasi olabileceğini, vasi atanmasında öncelik sırasını ve vasinin hangi hallerde görevden alınacağını ayrıntılı biçimde düzenlemiştir. Bu yönüyle vesayet, toplumun zayıf bireylerinin korunması için getirilen anayasal bir güvence niteliği taşımaktadır.
Vesayeti Gerektiren Durumlar Nelerdir?
Türk Medeni Kanunu’nun 404. maddesi ve devamı hükümleri, hangi hallerde kişilerin vesayet altına alınacağını açıkça düzenlemiştir. Buna göre aşağıdaki durumlarda vesayet söz konusu olur:
- Küçüklük: 18 yaşını doldurmamış olup velayet altında olmayan küçükler için vesayet kararı verilir.
- Akıl hastalığı veya akıl zayıflığı: Kendi işlerini göremeyecek durumda olan veya başkalarının güvenliğini tehlikeye sokan kişiler için vesayet gerekir.
- Savurganlık, kötü yaşam tarzı, kötü yönetim, alkol veya uyuşturucu bağımlılığı: Bu durumların kişinin veya ailesinin yoksulluğa düşmesine ya da başkalarının güvenliğinin tehdit edilmesine yol açması halinde vesayet uygulanır.
- Özgürlüğü bağlayıcı ceza: Bir yıl veya daha uzun süreli hapis cezası alan kişiler için vesayet kararı verilir.
- İstek üzerine: Yaşlılık, engellilik, deneyimsizlik veya ağır hastalık sebebiyle kendi işlerini yönetemeyen kişiler talep ederek vesayet altına alınabilir.
Bu düzenlemeler, vesayet kurumunun sadece bireyi değil aynı zamanda toplumun genel güvenliğini de korumayı hedeflediğini göstermektedir.
Vesayet Davası Nedir?
Vesayet kurumu, Türk Medeni Kanunu’nda ayrıntılı olarak düzenlenmiştir ve bir kişiye vasi atanması yalnızca mahkeme kararıyla mümkündür. Bu karar, Sulh Hukuk Mahkemesi tarafından verilen bir vesayet davası sonucunda alınır.
Vesayet davası, kişinin kısıtlanması için gerekli şartların mevcut olup olmadığının araştırıldığı yargısal süreçtir. Mahkeme, dava sonunda kişiye vasi atanmasına karar verirse, bu karar hem kısıtlanan kişinin yerleşim yerinde hem de nüfusa kayıtlı olduğu yerde ilan edilir.
Kısıtlama sebepleri farklılık gösterdiğinden, dava sürecinde izlenecek prosedür de değişebilir. Örneğin:
- Kişi savurganlık, kötü yaşam tarzı, alkol veya uyuşturucu bağımlılığı nedeniyle kısıtlanıyorsa mahkeme tarafından bizzat dinlenir.
- Kişi akıl hastalığı veya akıl zayıflığı sebebiyle kısıtlanacaksa, mahkemenin karar verebilmesi için resmi sağlık kurulu raporu gerekir.
Bu yönüyle vesayet davası, hem bireyin temel haklarını korumaya yönelik bir güvence hem de toplumun hukuki düzenini sağlamaya yönelik bir mekanizma işlevi görür.
Vesayet Kararı Ne Demek?
Vesayet kararı, kişinin kendi işlerini yürütememesi veya kanunda belirtilen sebeplerden birinin varlığı halinde, Sulh Hukuk Mahkemesi tarafından verilen ve kişiye bir vasi atanmasını öngören yargı kararını ifade eder.
Bu karar, ya kişinin başvurusu üzerine ya da ilgili kurumların bildirimiyle mahkemece resen verilebilir.
- Eğer kısıtlama sebebi savurganlık, kötü yönetim, bağımlılık veya isteğe bağlı talepler ise mahkeme kişiyi bizzat dinler.
- Eğer sebep akıl hastalığı veya akıl zayıflığı ise, karar verilebilmesi için mutlaka resmi sağlık kurulu raporu gerekir.
Mahkeme gerekli incelemeler sonucunda kişinin vesayet altına alınmasını uygun görürse, vesayet kararı verir ve kişiye bir vasi tayin eder.
Ayrıca karar kesinleştiğinde, kısıtlının yerleşim yerinde ve nüfusa kayıtlı olduğu yerde ilan edilir. Bu ilan, üçüncü kişilerin iyiniyetle işlem yapma iddialarını sınırlamak amacı taşır.
Böylece vesayet kararı, hem kısıtlı kişinin hak ve menfaatlerini hem de üçüncü kişilerin hukuki güvenliğini koruyan bir işlev görür.
Vasi Nedir? Vasilik Nedir?
Vesayet makamı Anayasa gereği kanunca korunması gerekli görülen kişilere vasi olacak kimse arasında vesayet ilişkisi kurulması ile bu zayıf görülen kişilerin menfaatini koruma amacı taşır. Kanunda düzenlenen hallerin varlığının tespit edilmesiyle kısıtlı sayılan kimseler ve velayet altında bulunmayan küçüklere vasi ataması yapabilecek yetkili makam Sulh Hukuk Mahkemesidir.
Vasi vesayet makamının amacı olan bu zayıf kişilerin haklarının korunmasına ve temsiline muktedir kişilerden seçilmelidir. Vasinin kim olacağı, hangi nitelikleri taşıyacağı, bu korunmaya muhtaç kimseler adına hangi hakları kullanabilecekleri Türk Medeni Kanunu madde 403’te düzenlenmiştir.
Madde 403- Vasi, vesayet altındaki küçüğün veya kısıtlının kişiliği ve malvarlığı ile ilgili bütün menfaatlerini korumak ve hukukî işlemlerde onu temsil etmekle yükümlüdür.
Kayyım, belirli işleri görmek veya malvarlığını yönetmek için atanır.
Bu Kanunun vasi hakkındaki hükümleri, aksi belirtilmiş olmadıkça kayyım hakkında da uygulanır.
Vasiyi vesayet makamı olan Sulh Hukuk Mahkemesi atayacaktır. Sulh Hukuk Mahkemesi tarafından atanacak olan vasi öncelikle ergin olma şartına uymalıdır. Bu şart vasinin mahkemece verilmiş olan görevi ifa edebilmesi adına önemli bir husus teşkil eder. Vasi yalnızca bir kişi olarak atanmayabilir yani korunması amaçlanan kişiye birden çok vasi atanması mümkündür.
Sulh Hukuk Mahkemesi korunması gereken kişiye atanacak vasiyi kendi takdir yetkisi neticesinde atayacaktır. Ancak bu takdir yetkisi de elbette bir sınıra tabiidir. Bu sınır kanun tarafından çizilmiştir, mahkeme kanuna bağlı karar vermek zorundadır. Türk Medeni Kanunu madde 414 te vasi tayin edilmesi hususunda öncelik tanınmış kişileri saymıştır.
Madde 414- Haklı sebepler engel olmadıkça, vesayet makamı, vesayet altına alınacak kişinin öncelikle eşini veya yakın hısımlarından birini, vasilik koşullarına sahip olmaları kaydıyla bu göreve atar. Bu atamada yerleşim yerlerinin yakınlığı ve kişisel ilişkiler göz önünde tutulur.
Öncelik tanınan diğer kişiler Türk Medeni Kanunu madde 415te sayılmıştır.
Madde 415- Haklı sebepler engel olmadıkça, vasiliğe, vesayet altına alınacak kişinin ya da ana veya babasının gösterdiği kimse atanır.
Her iki kanunda da belirtildiği üzere haklı sebeplerin bulunması halinde bu öncelikli olarak sayılan kişilere öncelik tanınmayacak ve vasi olarak atanmayacaklardır. Haklı sebeplerin varlığını Sulh Hukuk Mahkemesi ilgililerin beyanı üzerine tespit edecektir.
Sulh Hukuk Mahkemesinin vasi atanmasına ilişkin vermiş olduğu karar ilan olunmakla birlikte herkes için bağlayıcı hale gelecektir. Bu kişiler iki yıl süreyle vasilik görevini yerine getirecek, Sulh Hukuk Mahkemesi bu süreyi her defasında ikişer yıl uzatabilecektir. Vasilik görevinin süresi uzatılan vasi, vasilik görevinin 4. Yılının sonunda vasilikten kaçınma hakkına sahip olur.
Vasinin Görev ve Yetkileri
Türk Medeni Kanunu’na göre vasi, vesayet altındaki kişinin hem kişiliğini hem de malvarlığını korumakla yükümlüdür. Bu görevler geniş kapsamlı olup, hem günlük yaşamı hem de mali hakların korunmasını içerir.
Vasinin başlıca görev ve yetkileri şunlardır:
- Vasi atandığında, derhal vesayet altındaki kişinin malvarlığına ilişkin defter tutulur.
- Vesayet altındaki kişinin tüm menfaatleri gözetilir, hakları korunur.
- Görevini ihmal ederek zarar verirse, vasi bu zarardan sorumlu tutulur.
- Vesayet altındaki kişinin ihtiyaç fazlası paraları, milli bankaya yatırılır veya devlet tahvillerine dönüştürülür. Aksi durumda faiz kayıpları vasiden tahsil edilir.
- Eğer kısıtlı küçükse, vasi onun eğitim ve bakım ihtiyaçlarını sağlamakla yükümlüdür.
- Vasi, vesayet altındaki kişiyi tüm hukuki işlemlerinde temsil eder.
- Vesayet altındaki kişi ayırt etme gücüne sahipse, vasinin işlemlerine karşı vesayet makamına şikâyet edebilir. Aynı şekilde ilgililer de şikâyette bulunabilir.
Bu görevler, vesayetin yalnızca bir idari mekanizma olmadığını, aynı zamanda kişinin menfaatlerini gözeten bir hukuki güvence olduğunu göstermektedir.
Vesayet Makamının İzni ile Yapılabilecek İşler
Vesayet makamı Sulh Hukuk Mahkemesidir. Sulh Hukuk Mahkemesi tarafından atanan vasi, vesayet altındaki kişiyi hukuki işlemlerinde temsil edecek, kişisel ve malvarlığına ilişkin menfaatlerini koruyacaktır. Bu temsil ile yetkilendirilen vasi, vesayet altındaki kişiye ilişkin hukuki işlemleri yaparken sınırsız inisiyatife sahip midir? Elbetteki hayır. Kanun vasiyi sınırlamış, vesayet altındaki kişiyi her halükarda korumayı amaçlamıştır.
Türk Medeni Kanunu madde 462’de açıkça vasinin hangi durumlarda, hangi işlemleri yaparken vesayet makamı olan Sulh Hukuk Mahkemesinden izin alması gerektiğini saymıştır.
Vesayet makamının iznine tabi olan başlıca işlemler şunlardır:
- Taşınmaz malların satışı, alımı veya rehnedilmesi
- Taşınmaz üzerinde ayni hak kurulması
- Olağan yönetim sınırlarını aşan taşınır mal veya hakların devri, alımı, satımı
- Uzun süreli kira sözleşmeleri yapılması
- Ödünç alma veya verme işlemleri
- Yapı işleri (olağan sınırları aşan)
- Vesayet altındaki kişinin meslek veya sanatla uğraşması
- Dava açma, sulh olma, konkordato yapılması (acil haller hariç)
- Miras sözleşmeleri, mal rejimi işlemleri
- Kambiyo taahhüdü altına girilmesi
- Borç ödemeden aciz beyanı
- Vesayet altındaki kişinin hayat sigortası yaptırması
- Çıraklık sözleşmesi düzenlenmesi
- Vesayet altındaki kişinin bir kuruma yerleştirilmesi
- Yerleşim yerinin değiştirilmesi
Eğer vasi bu işlemleri mahkeme izni olmadan yaparsa, işlem geçersiz olur. Ancak mahkeme sonradan onay verirse, işlem geçerlilik kazanır. Bu düzenleme, hem kısıtlının menfaatlerini korumak hem de vasinin yetkilerini denetim altında tutmak için getirilmiştir.
Denetim Makamının İzni ile Yapılabilecek İşler
Türk Medeni Hukuku, denetim makamını da vesayet makamı ile aynı maddede düzenlemiştir. Şimdi ise denetim makamından bahsedeceğiz.
Madde 397- Kamu vesayeti, vesayet makamı ve denetim makamından oluşan vesayet daireleri tarafından yürütülür.
Vesayet makamı, sulh hukuk mahkemesi; denetim makamı, asliye hukuk mahkemesidir.
Yukarıda Türk Medeni Kanunu madde 397’de de belirtildiği denetim makamı Asliye Hukuk Mahkemesidir.
Kanun koyucu, vasinin asli görevini tanımlarken “küçüğün veya kısıtlının kişiliği ve malvarlığına ilişkin bütün menfaatleri korumak ve hukuki işlemlerde onu temsil etmek” ifadesini kullanmıştır. Anayasa gereği devletçe korunmakla mükellef olan bu kişiler yalnızca vesayet makamı olan Sulh Hukuk Mahkemesi ya da bu makamca atanacak vasinin eline bırakılmamıştır. Ayrıca bir de denetim makamı belirlenmiştir. Asliye Hukuk Mahkemesi denetim makamı olup kanunda sayılan bazı işlemlerde denetim makamının izninin alınması zorunlu kılınmıştır.
Türk Medeni Kanunu denetim makamının iznine tabii işlemleri madde 463’te saymıştır.
Madde 463- Aşağıdaki hâllerde vesayet makamının izninden sonra denetim makamının da izni gereklidir:
- 1. Vesayet altındaki kişinin evlât edinmesi veya evlât edinilmesi,
- 2. Vesayet altındaki kişinin vatandaşlığa girmesi veya çıkması,
- 3. Bir işletmenin devralınması veya tasfiyesi, kişisel sorumluluğu gerektiren bir ortaklığa girilmesi veya önemli bir sermaye ile bir şirkete ortak olunması,
- 4. Ömür boyu aylık veya gelir bağlama veya ölünceye kadar bakma sözleşmeleri yapılması,
- 5. Mirasın kabulü, mirasın reddi veya miras sözleşmesi yapılması,
- 6. Küçüğün ergin kılınması,
- 7. Vesayet altındaki kişi ile vasi arasında sözleşme yapılması.
Vasilik Görevinin Sona Ermesi
Vasilik görevi, eğer vesayet ilişkisi sona ermiş ise kendiliğinden sona erecektir. Ancak kısıtlı ve küçükler açısından vesayet ihtiyacı sona ermeden de bazı hallerde vasilik görevi son bulur. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu madde 479 ile madde 486 arasında yer alan kanun maddelerinde vasilik görevinin hangi haller neticesinde son bulacağı düzenlenmiştir.
Bir kimsenin vasi olarak başka bir kimse adına hukuki işlem yapması için gerekli şartlardan biri de vasi olarak görevlendirilecek kişinin fiil ehliyetine sahip olmasıdır. Kişi fiil ehliyetine sahip şekilde vasi olarak görevlendirilmiş ancak daha sonra fiil ehliyetini kaybetmişse vasilik görevi de sona erecektir.
Madde 479- Vasilik görevi, vasinin fiil ehliyetini yitirmesi veya ölümüyle sona erer.
Yukarıdaki kanunda görüldüğü üzere fiil ehliyetinin hangi sebeple ne kadar süreyle, geçici ya da kalıcı olarak kaybından bahsedilmemiş olup kaybedilmesi yeterli görülmüştür. Fiil ehliyeti ve ayırt etme gücü kavramları farklı kavramlar olmakla birlikte ayırt etme gücünün kaybı anında vasilik görevinin son bulacağı söylenemez. Vasilik görevinin son bulacağını söyleyebilmemiz için vasinin ayırt etme gücünü sık sık kaybetmesi ve bu durumun mahkemece tespiti gerekir. Vasini görevinin sol bulmasıyla, vesayet altındaki kişiye vesayet makamı tarafından yeni bir vasi atanacaktır.
Öncelikle belirtmek gerekir ki vesayet makamı vasileri iki yıl süre ile görevlendirir. Bu süre her defasında ikişer yıl uzatılabilecektir. Ancak sürenin uzatılmaması durumda vasilik görevi sona ermiş olacaktır. Vesayet makamının ilk iki yıldan sonraki iki yıl için vasilik görevini uzatması durumda bu dört yıllık görev süresinin sonunda herhangi bir şart aranmaksızın vasi görevden çekilebilecektir.
Madde 480- Vasilik görevi, uzatılmadığı takdirde, sürenin dolmasıyla sona erer.
Vasinin görevinin sona ermesine ilişkin bir diğer düzenleme Türk Medeni Kanundan değil Türk Ceza Kanunundan kaynaklanmaktadır. 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan madde 53/1-c’de kasten suç işlemiş ve bu suç neticesinde hapis cezasıyla mahkum edilmiş kişiler velayet hakkını kullanamaz, vesayet ilişkisi kuramaz (vasi olarak atanamaz) ve kayyımlığa ait bir hizmette bulunamazlar.
Türk Ceza Kanunu gereğince mahkumiyet kararı kasten işlenmiş bir suçtan kaynaklanmış ve kesinleşmiş ise bu kişi vasilik yapamayacağı nedeniyle halihazırda vasi görevini ifa ediyorsa, vasilik görevi sonlanacaktır.
Vasi, kendi iradesi ile de görevden çekilebilecektir. Ancak bu durum yalnızca kanun koyucu tarafından Türk Medeni Kanununda belirlenen hallerin varlığı halinde gerçekleşebilir. Vasinin vasilik görevini ifa ettiği süreç içerisinde vasiliğe engel bir sebebin ortaya çıkması, vasilikten kaçınma hallerinden birinin doğması ya da haklı bir sebebin varlığı hali ortaya çıkmış ise vasiliğe engel sebepler olarak sayılmış bu haller neticesinde vasilik görevi sona erer.
Vasiliğe engel sebepler Türk Medeni Kanununda sayılmıştır.
II. Engelin veya kaçınma sebebinin ortaya çıkması
Madde 481- Vasi, vasiliğe engel bir sebebin ortaya çıkması hâlinde görevinden çekilmek zorundadır.
Vasi, bir kaçınma sebebi ortaya çıktığı takdirde sürenin bitiminden önce görevinden alınmasını isteyebilir; ancak, önemli sebeplerin varlığı hâlinde görevine devam etmek zorundadır.
Kanunda engel bir sebebin varlığından bahsedilmiştir. Bu hallerin varlığında vasi görevden çekilmek zorundadır. Peki kanunda sayılan bu sebepler nelerdir?
- Denetim ve vesayet mahkemelerinde görevli hakimler
- Kısıtlılar
- Haysiyetsiz hayat süren kimseler ve kamu görevinden yasaklılar
- Vesayet altına alınarak menfaati korunacak kimsenin menfaati ile kendi menfaati ciddi ölçüde çatışan kimseler
- Vesayet altına alınacak kimse ile arasında düşmanlık bulunan kimseler
Madde 481’de ayrıca kaçınma sebebinin varlığı halinde iki yıllık sürenin dolması beklenmeden vasi görevden alınmasını isteyebilir. Ancak kanunda da belirtildiği üzere önemli sebebin varlığı vesayet makamı olan Sulh Hukuk Mahkemesince tespit edilirse vasi görevine devam etmek zorundadır. Bu sebepler şu şekilde sayılacaktır;
- Cumhurbaşkanı, TBMM ve Bakanlar Kurulu üyesi, hakimlik ve savcılık mesleğine mensup olmak
- 60 yaş ve üzerinde olmak
- Sürekli hastalık ya da bir bedensel engel neticesinde vasilik görevini gerektiği gibi ifa edememek
Üçüncü olarak saydığımız vasilikten çekilme sebebi de haklı bir sebebin varlığıdır. Vasi, vasilik görevini ifa edemeyecek bir halde ise, örneğin mecburi olarak vesayet altında kişiden ve bu kişinin menfaatlerini korumak adına işlem yapacağı bölgeden çok uzakta kalacaksa vasilik görevini de ifa edemez. Burada haklı sebebin varlığına rağmen çekilme talebi vesayet makamı olan Sulh Hukuk Mahkemesi tarafından reddedilebilir. Reddedilmese dahi yeni vasi atanana kadar mevcut vasi yapılması zorunlu işleri vesayet altındaki kişi için yerine getirmek zorundadır.
Sulh Hukuk Mahkemesinin vermiş olduğu ret kararına itiraz kararın tebliğinden itibaren 10 gün içerisinde denetim makamı olan Asliye Hukuk Mahkemesine yapılacaktır. Asliye Hukuk Mahkemesinin itiraz üzerine vereceği karar kesindir.
Vasilik görevini sona erdirecek bir diğer sebep ise vasinin görevden alınmasıdır. Vasinin görevden alınması işlemi Türk Medeni Kanunu madde 483’te sayılmış hallerin varlığı halinde gerçekleştirilebilecektir.
Madde 483- Vasi, görevini ağır surette savsaklar, yetkilerini kötüye kullanır veya güveni sarsıcı davranışlarda bulunur ya da borç ödemede acze düşerse, vesayet makamı tarafından görevden alınır.
Vasinin görevini yapmakta yetersizliği sebebiyle vesayet altındaki kişinin menfaatleri tehlikeye düşerse, vesayet makamı kusuru olmasa bile vasiyi görevden alabilir.
İlgili maddede sayılan nedenlerin barlığında vasi görevden alınacaktır. Bu nedenleri madde madde sıralayacak olursak;
- Vasinin görevini ağır surette savsaklaması
- Vasinin yetkilerini kötüye kullanması
- Vasinin güven sarsıcı davranışlarda bulunması
- Vasinin borç ödemede acze düşmesi
- Vasinin görevi için yetersizliği nedeniyle vesayet altındaki kişinin menfaatlerinin tehlikeye düşmesi (vasinin kusuru aranmaz)
Yukarıda ayrıntılı olarak sayılan sebepler neticesinde vasilik görevi sona erecektir. Vesayet ihtiyacının devamı halinde kişiye yeni vasi tayin edilecektir.
Vasiliğe İtiraz
Vasi atanırken, öncelikli kişiler Türk Medeni Kanunu’nda belirlenmiştir. Genellikle eş veya yakın hısımlar vasi olarak tercih edilir. Ancak bu kişilerle vesayet altına alınacak kişi arasında çıkar çatışması varsa, mahkeme üçüncü bir kişiyi vasi tayin edebilir.
Atanan üçüncü kişiler, bazı hallerde vasiliğe itiraz edebilir. Ancak kanun, belirli durumlarda vasiliği kabul etmenin zorunlu olduğunu düzenlemiştir. Örneğin, vasi ile kısıtlı aynı yerleşim yerinde yaşıyorsa, vasi görevi kabul edilmek zorundadır.
Bunun yanında, iki yıllık görev süresi dolmadan da vasi, geçerli sebepler ileri sürerek görevden alınmasını talep edebilir. TMK m. 417’ye göre vasiliği kabul etmekten kaçınabilecek kişiler şunlardır:
- 60 yaşını doldurmuş olanlar
- Sürekli hastalık veya bedensel engeli bulunanlar
- Dörtten çok çocuğun velisi olanlar
- Hâlihazırda başka bir vasilik görevi üstlenenler
- Kamu görevlileri (Cumhurbaşkanı, TBMM üyeleri, bakanlar, hâkim ve savcılar)
Buna karşılık, kanun bazı kişilerin kesin olarak vasi olamayacağını da belirtmiştir. Örneğin:
- Kısıtlılar
- Kamu hizmetinden yasaklı kişiler
- Haysiyetsiz hayat sürenler
- Menfaat çatışması bulunanlar veya kısıtlıyla husumeti olanlar
- Vesayet dairelerinde görev yapan hâkimler
Bu düzenlemeler, vesayet kurumunun güvenilirliğini ve tarafsızlığını sağlamak amacı taşımaktadır.
Vesayetin Kaldırılması Davası
Vesayet, sürekli bir durum olmayıp, şartların değişmesiyle birlikte sona erebilir. Her vesayet sebebi ortadan kalktığında mutlaka vesayetin kaldırılması davası açılması gerekmez; bazı hallerde vesayet kendiliğinden sona erer.
Örneğin:
- Velayet altında olmayan küçüğün vesayeti, ergin olmasıyla otomatik olarak sona erer.
- Bir yıl veya daha uzun hapis cezası nedeniyle vesayet altına alınan kişinin cezası sona erdiğinde, vesayet de kendiliğinden kalkar.
Bunun dışındaki durumlarda vesayetin sona ermesi için mahkeme kararı gerekir. Bu halde Sulh Hukuk Mahkemesi, ilgililerin veya kısıtlının başvurusu üzerine vesayetin kaldırılmasına karar verir.
Örnekler:
- Akıl hastalığı veya akıl zayıflığı sebebiyle verilen vesayet kararının kaldırılması için, resmi sağlık kurulu raporuyla kısıtlılık sebebinin ortadan kalktığı ispat edilmelidir.
- Savurganlık, alkol veya uyuşturucu bağımlılığı sebebiyle vesayet altına alınmış kişiler için, son bir yıldır aynı sebepten dolayı herhangi bir şikâyetin olmaması şartı aranır.
Verilen vesayetin kaldırılması kararı da tıpkı vesayet kararı gibi ilan edilir. Bu ilan, üçüncü kişilerin iyiniyet iddiasında bulunmalarını engellemek amacı taşır.
Dolayısıyla vesayetin kaldırılması davası, hem kısıtlı kişinin özgürlüğünü geri kazanmasını hem de hukuki güvenliğin korunmasını sağlayan önemli bir süreçtir.
Vasilikten Çekinme Nedir?
Vesayet kurumu ve vasiliğe ilişkin tüm düzenlemeler 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun üçüncü kısmında yer almaktadır.
İlk olarak vasilikten çekinilemeyeceği hallerden bahsedelim. Türk Medeni Kanunu madde 415’te Vasiliği Kabul Yükümlüğü başlığı altında vasilikten kaçınamayacak kimseler düzenlenmiş ve sayılmıştır.
Madde 416- Vesayet altına alınan kimsenin yerleşim yerinde oturanlardan vasiliğe atananlar, bu görevi kabul etmekle yükümlüdürler.
Aile meclisince atanma hâlinde vasiliği kabul yükümlülüğü yoktur.
Kanunda görüldüğü üzere bu durumun da bir istisnası mevcuttur. İstisnai kaçınma hali kanunun ikinci fıkrasında düzenlenmiştir.
Vesayet kurumu, Anayasamız gereğince devlet tarafından zayıf kimselerin korunması amacıyla oluşturulmuştur. Bu nedenle vasilik görevi oldukça önem taşır. Peki vasi olarak atanan kişi hayatının sonuna dek vesayet altındaki kişiye karşı vasilik görevini ifa etmek zorunda mı kalacaktır? Elbette ki bu durum mümkün değildir.
Öncelikle belirtmek gerekir ki vasilerin görev süresi iki yılla sınırlıdır. Vesayet makamı olan Sulh Hukuk Mahkmesi bu görev süresini her defasında ikişer yıl olmak suretiyle uzatabilirler. Ancak görev süresinin uzatılmaması durumunda vasilik görevi kendiliğinden ortadan kalkacaktır.
Madde 480- Vasilik görevi, uzatılmadığı takdirde, sürenin dolmasıyla sona erer.
Vasi atanmış kimseler bu oldukça ağır sorumluluktan kaçınma ve çekinme yolunu sıklıkla tercih etmektedir. Vasi olarak atanmış kişi, vesayet makamı olan Sulh Hukuk Mahkemesi tarafından görev süresinin iki yıl uzatılmasına karar verildiği bir durumda toplam dört yıl ifa ettiği görevinden hiçbir sebep göstermeksizin çekilebilecektir.
Türk Medeni Kanununda vasi olarak atanmış kişilerden bazı durumlara sahip kişilerin isterlerse vasilik görevinden kaçınabileceği öngörülmüştür. Bu karar şahsın kendisine aittir. Bu durumların oluşmadığı durumlarda kişinin şahsi inisiyatifiyle vasilikten kaçınması mümkün değildir.
Madde 417- Aşağıdaki kişiler vasiliği kabul etmeyebilirler:
1. Altmış yaşını doldurmuş olanlar,
2. Bedensel engelleri veya sürekli hastalıkları sebebiyle bu görevi güçlükle yapabilecek olanlar,
3. Dörtten çok çocuğun velisi olanlar,
4. Üzerinde vasilik görevi olanlar,
5. Cumhurbaşkanı, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, Cumhurbaşkanı yardımcıları, bakanlar, hâkimlik ve savcılık mesleği mensupları.
Vesayet makamı kişilerin menfaatlerini korumak için düzenlenmiş bir kurumdur. Kanunda sayılan hallerde de görüleceği üzere vasilik görevinin ifasını ciddi derecede sekteye uğratan durumların varlığında kişinin vasi olarak atanması, hukukun amacına aykırıdır.
Peki vasilikten kaçınacak kimseler hangi yolu izleyecek ve vasiliği sona erdirecek? Öncelikle itiraz yoluyla vasilik görevinden kaçınmayı ele alalım.
Kişiler vesayet makamı Sulh Hukuk Mahkemesinin vasi atama kararının kendilerine tebliğinden itibaren 10 günlük süre içerisinde bu karara itiraz edebilecektir. Atamamnın hukuka aykırı olduğu nedeniyle itiraz eden vasiler gibi ilgili üçüncü kişiler yani söz konusu vesayet ilişkisinde bağı bulunan kimseler de bu itirazı gerçekleştirebilirler.
Madde 422- Vasiliğe atanan kişi, bu durumun kendisine tebliğinden başlayarak on gün içinde vasilikten kaçınma hakkını kullanabilir.
İlgili olan herkes, vasinin atandığını öğrendiği günden başlayarak on gün içinde atamanın kanuna aykırı olduğunu ileri sürebilir.
Vesayet makamı, vasilikten kaçınma veya itiraz sebebini yerinde görürse yeni bir vasi atar; yerinde görmediği takdirde, bu konudaki görüşü ile birlikte gerekli kararı vermek üzere durumu denetim makamına bildirir.
İtirazı değerlendiren Sulh Hukuk Mahkemesi atamayı hukuka uygun bulmuş ise bu kararını denetim makamı olan Asliye Hukuk Mahkemesine bildirir. Asliye Hukuk Mahkemesi incelemelerini yaparak kararını yine vesayet makamını bildirir. Bu karar itirazın kabulü ise Sulh Hukuk mahkemesi yeni vasi atayacaktır. İtiraz Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından da reddedilmiş ise Sulh Hukuk Mahkemesi kararı onar ve itiraza ret kararı taraflara tebliğ eder. Tüm bu süreç içerisinde atanan ilk vasi görevini ifa etmek zorundadır.
Diğer bir kaçınma sebebi ise Türk Medeni Kanunu madde 483ve 484’te düzenlenen görevden alınma sebeplerinin varlığıdır. Vasi, bu görevden alınma sebeplerinin varlığı halinde görevden kaçınmak zorunda olacaktır.
Madde 483- Vasi, görevini ağır surette savsaklar, yetkilerini kötüye kullanır veya güveni sarsıcı davranışlarda bulunur ya da borç ödemede acze düşerse, vesayet makamı tarafından görevden alınır.
Vasinin görevini yapmakta yetersizliği sebebiyle vesayet altındaki kişinin menfaatleri tehlikeye düşerse, vesayet makamı kusuru olmasa bile vasiyi görevden alabilir.
Madde 484- Ayırt etme gücüne sahip olan vesayet altındaki kişi veya her ilgili, vasinin görevden alınmasını isteyebilir.
Görevden alınmayı gerektiren sebebin varlığını başka bir yoldan öğrenen vesayet makamı, vasiyi re’sen görevden almakla yükümlüdür.
Vasiliğin Kaldırılması Nedir? Yaşlılara Vasi Tayini Olur Mu?
4721 sayılı Türk Medeni Kanununun üçüncü kısmında vesayet ilişkisi düzenlenmiş olup kişiler üzerinden vesayetin kaldırılmasına ilişkin düzenleme madde 489 ve devamında yer almaktadır.
İlk olarak TMK madde 489’da vesayetin kaldırılması ile beraber vasinin son görevlerinden olan “kesin hesap ve malvarlığının teslimi” düzenlenir.
Madde 489- Görevi sona eren vasi, yönetimle ilgili son raporu ve kesin hesabı vesayet makamına vermekle yükümlü olduğu gibi; malvarlığını vesayet altındaki kişiye, mirasçılarına veya yeni vasiye teslim edilmek üzere hazır bulundurmak zorundadır.
Vesayetin kaldırılmasıyla görevi sona eren vasi son raporu ve kesin hesabı vesayet makamına teslim edecektir. Vesayet altındaki kişiye, yeni vasi atanmışsa ona ya vesayet altındaki kişinin mirasçılarına malvarlığını teslim etmek üzere hazır bulundurmalıdır. Son rapor ve kesin hesap Sulh Hukuk Mahkemesi tarafından incelenecek ve onaylanacaktır.
Onaylama işleminden sonra malvarlığının sayılan kişilere teslimi gerçekleşir ve vasinin görevi sonlandırılır. Son rapor ve kesin hesabın onaylandığı ya da onaylanmadığı her iki durum için de vesayet altındaki kişi, yeni vasi ya da mirasçılara karar tebliğ edilir. Bu kişiler vasiye tazminat davası açabileceklerdir. (TMK m. 491.)
Madde 494- Vesayet altındaki kişinin vasi veya Devlete karşı alacakları imtiyazlı alacaktır.
Vasinin sorumluluğu neticesinde vesayet altında bulunan kişinin, yeni vasinin ya da mirasçıların tazminat davası açma hakkı mevcuttur. Vasinin sorumluluğuna ilişkin tüm davalarda öngörülen zamanaşımları Türk Medeni Kanunu madde 494’te düzenlenmiştir.
Bu zamanaşımı sürelerinden olağan zamanaşımı süresi vasiye açılacak tazminat davası için vasinin görevine son verilmesine ilişkin kararın taraflara tebliğinden başlar ve bir yıl geçmesiyle son bulur. Tazminat davası devlete karşı açılacak ise, bu davanın vasiye karşı açılmasıyla tazminat alınamayacağının anlaşılmasıyla başlayıp bir yıl geçmesiyle son bulur. Yani bu 1 yıllık sürelerde tazminat davasının açılması gerekir.
Açılan tazminat davasına ilişkin zarar görenin bilinememesi ya da anlaşılamamasına sebep bir hesap yanlışlığı varsa ya da bu davaya sebep bir sorumluluk mevcut ise her iki durum içinde durumun öğrenilmesinden itibaren zamanaşımı süresi başlar ve bir yılın dolması ile son bulur. Yine bir yıllık süre içerisinde tazminat davası açılmalıdır.
Yaşlılık 4721 sayılı Türk Medeni Kanununda bir kimsenin vesayet altına alınması için ayrıca bir neden olarak sayılmamıştır. Ancak yaşlılarda görülen akıl zayıflığı durumu vasi atanmasına sebep olabilecektir.
Kişilerin yani bir kimseye vasi tayin edilmesinden menfaat sağlayan kimselerin denetim makamı Sulh Hukuk Mahkemesine açacağı davada mahkeme, resmi bir sağlık kurumu tarafından hazırlanan bilirkişi raporları, tanık gibi delillerin ışığında bir kimsenin yaşlılık nedeniyle akıl zayıflığının meydana gelip gelmediğini değerlendirerek kişiye vasi atanmasına karar verebilecektir. Vasiler yine Türk Medeni Kanunu gereğince sakıncalı bir durum bulunmadığı takdirde en yakın dereceden hısımlardan atanacaktır.
Vasi tayini dilekçesi örneği makalemiz de ilginizi çeken bilgiler içerebilir.
Vasilik Ücreti Ne Kadardır?
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu madde 457’de vasinin ücret isteme hakkı düzenlenmiştir. Vesayet makamı tarafından vasi olarak atanacak vasi, hayatının bir kısmından feragat ederek kendisine, ailesine veya işlerine harcadığı zamandan kısarak devletin korumakla mükellef olduğu kısıtlı ya da küçüklerin menfaatleri adına birtakım iş ve işlemlerde bulunur.
Bu kamu hizmetini yerine getiren vasiye kanun koyucu bu fedakarlığı, emeği ve harcadığı zaman nedeniyle bir ücret ödenmesi gerektiğini düzenlemiştir. Kanun’un öngördüğü üzere vasi kendisine bir ücret ödenmesini talep edebilir. Vasiye vasilik görevi nedeniyle ödecek ücret vasinin talebine bağlıdır.
Bu nedenle vasinin ücret talep etmediği durumlarda , hakim re’sen (kendiliğinden) ücret ödenmesine karar veremeyecektir. Ücretin miktarını ve ödenme şekli vasiyi atayan mahkemece ya da vesayet makamı olan Sulh Hukuk Mahkemesince belirlenir. Kanunda düzenlendiği üzere, vesayet altında bulunan kişinin malvarlığı, geliri gibi durumlar ve vasinin bu malvarlığı ve geliri yönetmek adına harcadığı emek göz önüne alınarak vasinin alacağı ücret belirlenmelidir.
Yönetilecek malvarlığı yoksa doğal olarak harcanacak emek dikkate alınarak ücret belirlenecektir. Hesap dönemi için ayrı bir ücret belirlenecektir. Hesap dönemi kural olarak bir yıllıktır. Vasinin defter tutmasına gerek olmadığına karar verilen hallerde hesap dönemi iki yıl kabul edilebilecektir. Vasi atanırken mahkemenin takdirine göre vesayet altında bulunan kişinin malvarlığı, geliri gibi durumlar göz önüne alınarak vasiye avans olarak peşin ücret ödenebilir.
Vesayet altındaki kişiye vesayet makamı tarafından birden çok vasinin atandığı hallerde her vasiye ayrı bir ücret ödenmesine karar verilir. Sulh Hukuk Mahkemesi tarafından belirlenen vasiye ödenecek ücrete karşı yapılacak itiraz, vasiye durumun tebliğ edilmesinden itibaren 10 gün içerisinde yapılır. Bu itiraz denetim makamı olan Asliye Hukuk Mahkemesine yapılacaktır. Denetim makamı olan Asliye Hukuk Mahkemesinin ücret hakkında vereceği karar kesindir.
Vasilik Sorgusu Nasıl Yapılır?
Vesayet makamına ilişkin vasi atama kararını vesayet makamı olan Sulh Hukuk Mahkemesi verecektir. İlgili kimselerce ya da bazı hallerde kamu görevlilerinin durumu tahminen tespit ettiği hallerde mahkemeye bildirmesi hallerinde vesayet makamı olan Sulh Hukuk Mahkemesinde açılacak özel hukuk davası olan vesayet davasında kişilerde kısıtlılık hallerinin tespiti yapılır. Bu kişi velayet altında olmayan bir küçükse bu durum tespit edilir. Bunun düzenlemelerin bir örneği Türk Medeni Kanunu madde 405tir.
Madde 405- Akıl hastalığı veya akıl zayıflığı sebebiyle işlerini göremeyen veya korunması ve bakımı için kendisine sürekli yardım gereken ya da başkalarının güvenliğini tehlikeye sokan her ergin kısıtlanır.
Görevlerini yaparlarken vesayet altına alınmayı gerekli kılan bir durumun varlığını öğrenen idarî makamlar, noterler ve mahkemeler, bu durumu hemen yetkili vesayet makamına bildirmek zorundadırlar.
Bir kimse için Sulh Hukuk Mahkemesi tarafından vasi atanmış ise üçüncü kişilerin de menfaatinin korunması adına vasi atama işlemi sebebi Sulh Hukuk Mahkemesi kararı ilan edilmek zorundadır. Örneğin bu karar vasi atanan kısıtlının ikamet ettiği yerleşim yerinde ve nüfusuna kayıtlı olduğu yerde ilan olunacaktır. Türk Medeni Kanunu madde 410 bu ilana ilişkin bir düzenlemedir.
Kişilere karar ilan edildikten sonra ilgili Nüfus Müdürlüğüne bu karar bildirilecektir. Kişiler kendilerine vasi atanıp atanmadığını önce kendilerine tebliğ ile öğrenebilecektir. Üçüncü kişiler ise ilk olarak kararın kişinin yerleşim yeri ve kütüğünün bulunduğu yerde yapılacak ilanla öğrenirler. Daha sonra yapılacak sorgularda ise Nüfus Müdürlüğünde yapılacak sorgu ile vasi atanıp atanmama durumunu öğreneceklerdir. Kişiler kendilerine vasi atanıp atanmadığını e devlet üzerinden sorgulatarak öğrenebileceklerdir.
Vasi atanması gerçekleşmemiş ise, kişiler vatandaş UYAP üzerinden haklarında açılmış bir dava olup olmadığını sorgulayabilirler.
VESAYET MAKAMI NEDİR?
Vesayet konusu ile ilgilenmesi gereken her vatandaşın en az bir kez duyduğu, insanların kafasının karışmasına sebep olan ‘’Vesayet Makamı’’ terimi nedir?
Vesayet düzeni, toplum içerisinde hukuki korumaya muhtaç kişilerin haklarını ve çıkarlarını korumak amacıyla oluşturulmuş bir sistemdir. Bu düzenin temel taşlarından biri olan kamu vesayeti, vesayet makamı ve denetim makamından oluşan vesayet daireleri aracılığıyla icra edilmektedir.
Öncelikle Kamu Vesayeti nedir?
Kamu vesayeti, devletin resmî kurumları tarafından yürütülen bir vesayet türüdür. Vesayet düzeninde kamu vesayeti, belirli hukuki prosedürlerle donatılmış vesayet makamı ve denetim makamı aracılığıyla gerçekleştirilir. Bu bağlamda, kamu vesayeti; hukuki olarak koruma altına alınmış bireylerin çıkarlarını, haklarını ve refahlarını sağlamak üzere düzenlenmiştir.
Peki, vesayet dairesi nedir?
Vesayet daireleri, kamu vesayetinin uygulanmasından sorumlu kurumlardır. Bu daireler, vesayet makamı ve denetim makamından oluşur. Vesayet makamı, sulh hukuk mahkemesi olarak belirlenirken, denetim makamı ise asliye hukuk mahkemesidir. Bu mahkemeler, vesayet altındaki kişilerin haklarını korumak, varlıklarını yönetmek ve gerektiğinde onların çıkarlarını temsil etmekle yükümlüdürler.
Asıl sorumuza gelecek olursak vesayet makamı nedir?
Vesayet makamı, sulh hukuk mahkemesi olarak belirlenmiştir. Sulh hukuk mahkemesi, vesayet altındaki kişilerin haklarını korumak, varlıklarını yönetmek ve gerektiğinde onların çıkarlarını temsil etmekle görevlidir. Aynı zamanda, vesayet altındaki kişilerin ihtiyaçlarına uygun şekilde kararlar almak ve bu kararları uygulamakla da sorumludur.
Son olarak denetim makamı nedir?
Denetim makamı ise asliye hukuk mahkemesidir. Asliye hukuk mahkemesi, sulh hukuk mahkemesinin kararlarını denetlemek ve gerektiğinde düzeltmekle görevlidir. Ayrıca, vesayet altındaki kişilerin haklarını korumak ve çıkarlarını gözetmek amacıyla gerekli önlemleri almakla da sorumludur.
Bu düzenleme sayesinde, kamu vesayeti etkin bir şekilde uygulanır ve vesayet altındaki kişilerin hakları korunur. Vesayet makamı ve denetim makamının iş birliğisayesinde, adaletin sağlanması ve hukuki süreçlerin doğru bir şekilde yürütülmesi sağlanır. Bu daireler, toplumun hukuki düzeninin korunması ve güçlendirilmesi açısından büyük öneme sahiptir.
VESAYET HAKKI NEDİR?
Vesayet hakkı, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nda düzenlenmiş olan ‘’Vesayet’’ kavramından doğan bir haktır. Peki tam olarak vesayet nedir?
Türk Medeni Kanunu’nda, vesayet üçüncü kısımda düzenlenmiştir. Esas olarak, kısıtlıların ve velayet altında olmayan küçüklerin çıkarlarının korunması amacıyla oluşturulmuş bir kurumdur. Kanun koyucu, vesayet düzenlemesiyle vesayet altındaki kişinin mal varlığının korunmasını ve onların temsil edilmesini hedeflemektedir. Bu, aslında devletin anayasal görevleri arasındadır çünkü devletin, zayıf ve muhtaç durumda olanları koruma gibi bir yükümlülüğü bulunmaktadır.
Vesayeti gerektiren haller ise 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 404. Maddesi ile 408. Maddesi arasında düzenlenmiştir. Buna göre vesayeti gerektiren haller şunlardır:
- 1) Madde 404: Küçüklük
- 2) Madde 405: Akıl Hastalığı veya Akıl Zayıflığı
- 3) Madde 406: Savurganlık, alkol veya uyuşturucu madde bağımlılığı, kötü yaşama tarzı, kötü yönetim
- 4) Madde 407: Özgürlüğü bağlayıcı ceza
- 5) Madde 408: İstek Üzerine
Bu durumlardan birisi söz konusu olduğunda; Vasi sıfatına haiz kişinin vesayet altındaki kişi üstünde bir ‘’Vesayet Hakkı’’ doğar. İşte vesayet hakkı ile bahsedilen budur.
VESAYET ALTINA ALMAK NE DEMEK?
Sık sık karşılaşılan ve ‘’Vesayet altına alınmıştır’’ şeklinde ifade edilen, vesayet altına almak ne demektir?
Türk Medeni Kanunu’nun “Vesayeti Gerektiren Haller” başlığı altında düzenlenen hükümler, bireylerin korunması ve devletin sorumluluğu açısından önemli bir yer tutar. Bu hükümler, özellikle küçüklük, kısıtlama ve isteğe bağlı kısıtlama gibi durumları kapsar ve vesayet altına alınmayı gerektiren durumların belirlenmesinde kılavuz sağlar.
TMK Madde 404’e göre, velayet altında olmayan her küçük, vesayet altına alınır. Bu hüküm, küçüklerin korunması ve çıkarlarının gözetilmesi amacıyla getirilmiştir. Ayrıca, bu durumu öğrenen nüfus memurları, idari makamlar, noterler ve mahkemeler, durumu hemen yetkili vesayet makamına bildirmekle yükümlüdürler. Bu sayede, küçüklerin hakları korunur ve gerektiğinde uygun önlemler alınabilir.
TMK Madde 405, 406 ve 407’de kısıtlama durumları ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Akıl hastalığı, akıl zayıflığı, savurganlık, alkol veya uyuşturucu madde bağımlılığı, kötü yaşam tarzı, kötü yönetim gibi durumlar kısıtlamayı gerektiren haller arasındadır. Bu durumları öğrenen idari makamlar, noterler ve mahkemeler, durumu hemen yetkili vesayet makamına bildirmekle sorumludurlar. Ayrıca, kesinleşmiş hapis cezasının infazı amacıyla ceza infaz kurumunda bulunan bir kişi, isteği üzerine kısıtlanabilir veya kendisine kayyım atanabilir. Toplam beş yıl veya daha fazla kesinleşmiş hapis cezasının infazı amacıyla ceza infaz kurumunda bulunan bir kişi, kişiliğinin veya mal varlığının korunması bakımından gerekli görülmesi halinde kısıtlanabilir. Bu durumda, cezayı yerine getirmekle görevli makam derhal vesayet makamına bildirimde bulunur ve vesayet makamı karar vermeden önce hükümlüyü dinler.
TMK Madde 408’e göre, yaşlılık, engellilik, deneyimsizlik veya ağır hastalık gibi sebeplerle işlerini gerektiği gibi yönetemediğini ispat eden bir kişi, kısıtlanmasını isteyebilir. Bu durumda, kişi kendi korunması ve çıkarlarının gözetilmesi amacıyla vesayet altına alınabilir.
Türk Medeni Kanunu’nun bu hükümleri, bireylerin korunması ve devletin sorumluluğu açısından önemli bir adımdır. Bu düzenlemeler sayesinde, korunmaya muhtaç bireylerin hakları korunur ve ihtiyaç duydukları yardım sağlanırken, devletin anayasal görevlerinden biri olan zayıfların korunması sorumluluğu da yerine getirilmiş olur. Bu nedenle, vesayeti gerektiren hallerin doğru tespiti ve etkin bir şekilde yönetilmesi, hukukun üstünlüğü ve insan haklarının korunması açısından büyük önem taşır.
VESAYET ALTINDAKİ KİŞİ NELER YAPAMAZ
Vesayet altındaki kişilerin neler yapamayacağını öncelikle vesayet altındaki kişilerin neler yapabilir öncelikle bunu cevaplandırmamız gerekmektedir. Vesayet altındaki kişilerin yapabileceği işlemler ikiye ayrılmaktadır. Birinci 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 462. Maddesinde vesayet makamının izni ile yapılabilecek işlemler ikincisi ise yine TMK’da 463. Madde de düzenlenen denetim makamının izni ile yapılabilecek işlemlerdir.
Türk Medeni Kanunu’nun “İzin” başlığı altında düzenlenen 462. ve 463. maddeler, vesayet altındaki kişilerin kişisel ve malî işlemlerinde izin alınması gereken durumları belirlemektedir. Bu düzenlemeler, vesayet altındaki kişilerin haklarının korunması ve çıkarlarının gözetilmesi amacıyla getirilmiştir.
Vesayet Makamı İzni:
Madde 462’ye göre, vesayet makamının izni gereken durumlar şunlardır:
- 1. Taşınmazların alımı, satımı, rehnedilmesi ve bunlar üzerinde başka bir aynî hak kurulması,
- 2. Olağan yönetim ve işletme ihtiyaçları dışında kalan taşınır veya diğer hak ve değerlerin alımı, satımı, devri ve rehnedilmesi,
- 3. Olağan yönetim sınırlarını aşan yapı işleri,
- 4. Ödünç verme ve alma,
- 5. Kambiyo taahhüdü altına girme,
- 6. Bir yıl veya daha uzun süreli ürün ve üç yıl veya daha uzun süreli taşınmaz kirası sözleşmeleri yapılması,
- 7. Vesayet altındaki kişinin bir sanat veya meslekle uğraşması,
- 8. Acele hâllerde vasinin geçici önlemler alma yetkisi saklı kalmak üzere, dava açma, sulh olma, tahkim ve konkordato yapılması,
- 9. Mal rejimi sözleşmeleri, mirasın paylaştırılması ve miras payının devri sözleşmeleri yapılması,
- 10. Borç ödemeden aciz beyanı,
- 11. Vesayet altındaki kişi hakkında hayat sigortası yapılması,
- 12. Çıraklık sözleşmesi yapılması,
- 13. Vesayet altındaki kişinin bir eğitim, bakım veya sağlık kurumuna yerleştirilmesi,
- 14. Vesayet altındaki kişinin yerleşim yerinin değiştirilmesi.
Denetim Makamı İzni:
Madde 463’e göre, vesayet makamının izninden sonra denetim makamının da izni gereken durumlar şunlardır:
- 1. Vesayet altındaki kişinin evlât edinmesi veya evlât edinilmesi,
- 2. Vesayet altındaki kişinin vatandaşlığa girmesi veya çıkması,
- 3. Bir işletmenin devralınması veya tasfiyesi, kişisel sorumluluğu gerektiren bir ortaklığa girilmesi veya önemli bir sermaye ile bir şirkete ortak olunması,
- 4. Ömür boyu aylık veya gelir bağlama veya ölünceye kadar bakma sözleşmeleri yapılması,
- 5. Mirasın kabulü, reddi veya miras sözleşmesi yapılması,
- 6. Küçüğün ergin kılınması,
- 7. Vesayet altındaki kişi ile vasi arasında sözleşme yapılması.
Bu düzenlemeler, vesayet altındaki kişilerin kişisel ve malî işlemlerinde devletin koruma ve kontrolünü sağlamak amacıyla getirilmiştir. Böylelikle, bu kişilerin hakları korunurken, aynı zamanda adil ve güvenilir bir hukuki süreç sağlanır.
Avukat Fatih Tahancı, 2015 yılında Hukuk Fakültesini tam burslu, onur öğrencisi olarak Ankara’da tamamlamıştır. Avukatlık stajını Ankara Barosu nezdinde; ceza hukuku, sigorta hukuku, tazminat hukuku, iş hukuku, icra hukuku ve idare hukuku konularına odaklanmış çeşitli avukatlık bürolarında staj yaparak tamamlamıştır. Avukat Fatih Tahancı Çankaya/Ankara’da bulunan Tahancı Hukuk Bürosu’nda avukatlık faaliyeti göstermektedir.
avukat bey lütfen cevap veririmisiniz hiç bir yerde cevap bulamadım lütfen iyi günler
iyi günler tmk m.405 ile vesayet altına alınan bir kişinin vesayet durumu ortadan kalkınca memur olabilir mi güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasın ile sorun olur mu