Ceza Hukuku, Hukuki Makaleler

TCK 25 Meşru Müdafaa (Savunma) Nedir?

TCK 25 Meşru Müdafaa (Savunma) Nedir - tahanci.av.tr

Bu yazımızda da Türk Ceza Kanununun 25. maddesinde düzenlenmiş olan Meşru Müdafaa (Savunma) ve şartlarını anlattık.

Meşru Müdafaa Nedir?

Meşru savunma genel olarak bireyin kendisini savunmasıdır. Saldırı eylemi kişiye karşı yönelmiş olabileceği gibi başkasına da yönelmiş olabilir. Söz konusu bu saldırıyı defetmeye yönelik olarak orantılı ve ölçülü müdahalede bulunulmalıdır. Keza kişinin kendisine veya başkasına yönelik olarak saldırıyı defetmesi halinde kişiye ceza verilmeyecektir.

Meşru müdafaa, bir diğer adıyla meşru savunma, kişinin kendisine veyahut başkasına karşı olarak yönelmiş olan haksız saldırıyı, o anki durum ve koşullarla orantılı olmak kaydıyla, önlemek amacı güderek uyguladığı bir karşı fiil olarak tanımlanabilir. TCK/25 ve CMK/223 nazara alındığında “meşru müdafaa hali”nin bir hukuka uygunluk nedeni ve bu tür hallerde meşru müdafaa uygulayan kişiye ceza verilmeyeceği görülecektir.

​Zorunluluk hali ise daha başkadır. TCK’nın 25. Maddesi 2. Fıkrasına göre zorunluluk hali, “Gerek kendisine gerek başkasına ait bir hakka yönelik olup, bilerek neden olmadığı ve başka suretle korunmak olanağı bulunmayan ağır ve muhakkak bir tehlikeden kurtulmak veya başkasını kurtarmak zorunluluğu ile ve tehlikenin ağırlığı ile konu ve kullanılan vasıta arasında orantı bulunmak koşulu ile işlenen fiiller” olarak tanımlanmıştır. Örnek vermek gerekirse ıssız bir dağ başında mahsur kalan kişi ısınmak ve açlığını gidermek amacıyla orada bulunan boş bir dağ kulübesinin kapısını kırarak girse burada kişi herhangi (mala zarar verme, konut dokunulmazlığını ihlal, hırsızlık vs.) suçtan dolayı ceza almayacaktır.

TCK 25 Meşru Müdafaa Maddesi

Meşru savunma
Madde 25- (1) Gerek kendisine ve gerek başkasına ait bir hakka yönelmiş, gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı o anda hal ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde defetmek zorunluluğu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez.

Meşru Müdafaa Koşulları

A) Saldırıya İlişkin Koşullar

a) Bir Saldırı Bulunmalıdır

Meşru savunma olabilmesi için ortada mutlaka bir saldırı eyleminin bulunması gerekmektedir. Saldırı eylemi kişiye veya başkasına yönelik olarak bir zarar vermesi ya da tehlike gerçekleştirecek nitelikte bulunması gerekmektedir. Keza ortada bir saldırı yok ise bu durumda meşru savunmadan söz edilemez. Ancak Yargıtay ortada bir saldırı bulunmamasına rağmen eğer fail kendisine veya başkasına yönelik olarak bir saldırıyı varsayar ise ve bu durumda bir savunma yapar ise eylemi meşru savunma içinde değerlendirmekte ve hukuka uygun saymaktadır.

b) Saldırı Haksız Olmalıdır

Saldırı eylemi haksız ve aynı zamanda hukuka aykırı olmalıdır. Eğer kamu görevi gereği kamu hizmeti ifa ediliyorsa burada meşru müdafadan söz edilemez. Bu kapsamda hırsızlık eylemini gerçekleştiren bir kişiyi suçüstü halinde veya diğer halde yakalamak polis ve jandarmaya yüklenmiş bir görevdir. Hırsızı yakalayan polise veya jandarmaya direnmek meşru müdafa kapsamına girmez. Bu halde ayrı bir suç olarak kamu görevlisine karşı görevi yaptırmamak için direnme suçu ortaya çıkar . Keza vatandaşlarda bir suçüstü halinde faile müdahale de bulunabilirler . Bu durumda vatandaşlarda o anda suçluyu yakalama görevleri bulunmaktadır. Böyle bir eylemde vatandaşa yönelecek bir direnme meşru mudaafa kapsamına girmeyecektir. Diğer bir husus ise haksız bir saldırıya sebep olan kimse de bu saldırı bakımından meşru savunma söz konusu olmayacaktır.

c) Saldırı Bir Hakka Yönelmiş Olmalıdır

Saldırı eylemi kişiye ve ya başkasına yönelik olarak  herhangi bir hakka yönelik olabilir. Bu kapsamda yaşama, vücut bütünlüğüne, cinsel dokunulmazlığa, şerefe, konuta, malvarlığı üzerindeki haklara, mülkiyet hakkına ve zilyetliğe yönelik saldırılar da meşru savunma nedeni olabilir.

d) Saldırı Halen Mevcut, Gerçekleşmesi veya Tekrarı Muhakkak Olmalıdır

Türk Ceza Kanunun 25/1 maddesine göre “.. gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırı…” şeklinde ifade edilmiştir. Bu kapsamda saldırının varlığı için bu saldırı eyleminin gerçekleşmesi şart değildir. Henüz başlamamış ancak başlaması muhakkak saldırıya karşı da meşru müdafaa mümkündür.

B)Savunmaya İlişkin Koşullar

a) Savunmada Zorunluluk Bulunmalıdır

Kişiye veya başkasına yönelmiş olan saldırıya karşı saldırıyı defetmek için savunmanın zorunlu bulunması gerekmektedir. Savunmanın haklı olması demek kişinin saldırıdan başka türlü kurtulma imkanının bulunmamasına bağlıdır. Keza Yargıtay’ın içtihatlarına göre kişinin kaçma imkanı varken kaçmayıp saldırıya karşılık vermesi halinde dahi meşru savunma kabul edilebilir bir durumdur. Buradaki olaydan kaçma eylemi toplumun örf ve adeti ile kişide yaratabileceği onur kırıcı davranış kapsamında değerlendirilebilir.

b) Savunma Saldırıya ve Saldıran Karşı Yapılmalıdır

Meşru savunmadan söz edebilmek için saldırı ile savunma arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Mesela A şahsı ile B şahsına yönelik olarak bir saldırı gerçekleştirdiğinde B şahsı bu saldırıya karşı koymayıp A şahsının kardeşine ve ya bir başkasına yönelik olarak saldırı gerçekleştirdiği taktirde meşru savunma hükümleri uygulanmayacaktır. Bu nedenle savunma eylemi saldırıya yapan kişiye ve ya kişilere karşı yapılmalıdır.

c) Saldırı ile Savunma Orantılı Olmalıdır

Meşru savunmada saldırı ile savunma orantılı yani ölçülü olmalıdır. Türk Ceza Kanununda bu durum saldırı ile orantılı biçimde defetmek zorunluluğu şeklinde ifade edilmiştir.

Meşru (Müdafaa) Savunmada Sınırın Aşılması

5271 sayılı Türk Ceza Kanununun 27 maddesine göre  “(1) Ceza sorumluluğunu kaldıran nedenlerde sınırın kast olmaksızın aşılması halinde, fiil taksirle işlendiğinde de cezalandırılıyorsa, taksirli suç için kanunda yazılı cezanın altıda birinden üçte birine kadarı indirilerek hükmolunur. (2) Meşru savunmada sınırın aşılması mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan ileri gelmiş ise faile ceza verilmez.” Hükmüne yer verilmiştir.

Fail kendisine veya başkasına yönelik bir saldırı gerçekleştiği taktirde bu saldırı karşısında heyecan, korku ve telaş nedeniyle davranışlarını kontrol yeteneğini kaybetmesi halinde kusurlu olduğundan söz edilemeyecektir. Eğer kişi bu heyecan nedeniyle sınır aşılmış ise ceza verilmeyecektir.

5237 sayılı TCK’ nın 27/2. maddesine göre, meşru savunmada sınırın aşılmasının içine düşülen “heyecan, korku ve telaştan ileri gelmiş” olması durumunda, failin veya şahsın hukukun gerektirdiği davranışlarda bulunması hayatın olağan akışına göre beklenemez . Savunma yapan şahsın içine düştüğü heyecan, korku ve telaş nedeniyle davranışlarını yönlendirme yeteneğini kaybettiği kabul edilir. Bu şekilde sınırın aşılması halinde fail kusurlu kabul edilmez. TCK’ nın 27/2. maddesinde meşru savunma hakkına ilişkin özel bir sınırın aşılması hali düzenlenmiştir. Bu maddeye göre, meşru savunmanın mazur görülebilecek bir heyecan, korku ve telaştan ileri gelmişse faile ceza verilmez.

MEŞRU MÜDAFAA KAÇ YIL YATAR?

​Meşru müdafaa halinde cezalandırma durumunu 3 temele ayırabiliriz:

• Meşru müdafaa durum ve koşullara uygun ve ölçülü ise kişi ceza almayacaktır. Burada Kanun hükmü gayet açık olmakla birlikte herhangi bir yoruma kapalıdır.

• Meşru Müdafaa Halinde Sınırın Aşılması Sorunu: TCK/27’de düzenlenen bu husus kısaca şöyle açıklanabilir. Meşru savunmada sınırın aşılması mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan ileri gelmiş ise faile ceza verilmez. Şayet sınır hataya düşülerek ve kast olmaksızın aşılmış ise burada kasttan dolayı ceza verilmez, fakat işlenen suçun taksirli hali cezalandırılıyor ise kişi bundan ceza alacaktır.

• Meşru müdafaa hali olmadan veya sınır kasten aşıldıysa kişi o suçtan tam cezası neyse o cezayı alacaktır.

MEŞRU MÜDAFAA ŞARTLARI VE ÖRNEKLERİ

Meşru müdafaa hususunda hem saldırıya hem de savunmaya yönelik bazı şartlar bulunaktadır. Bunları kısaca açıklayalım:

SALDIRIYA İLİŞKİN ŞARTLAR

1. Bir saldırı bulunmalıdır. Bu saldırı gerçekleşen, gerçekleşmesi muhtemel olan bir saldırı olmakla birlikte kişinin veya başkasının vücut, kişilik veya cinsel bütünlüğünü bozmaya yönelik olmalıdır. Zira ortada bir saldırı yok ise meşru savunmadan bahsedilmeyecektir.

2. Saldırı eylemi haksız ve hukuka aykırı olmalıdır. Eğer kamu görevi ifa edilen bir hizmet söz konusu ise meşru müdafaa yoktur. Hırsızı suçüstü yakalayan bir polis vs. meşru müdafaa içinde değil, kamu görevinin ifası içindedir. Buna karşı gelme amacıyla polise karşı direnmek meşru müdafaa olmayacaktır. 

3. Saldırı bir hakka yönelmiş olmalıdır. Saldırı eylemi kişinin veya başkasının vücut bütünlüğüne, cinsel dokunulmazlığına, şeref ve saygınlığına, malvarlığına zarar vermeye yönelik olmalıdır.

SAVUNMAYA İLİŞKİN ŞARTLAR

1. Savunmada zorunluluk bulunmalıdır. Kişiye veya başkasına yönelik saldırıyı defetmek amacı ile gerçekleşmiş olmalıdır. Savunmanın haklılığı saldırıya karşı tek ve son çare niteliğinde olmuş olmalıdır. Bir diğer deyişle kaçma imkanı olmadığı hallerde meşru müdafaadan bahsedilebilir. 

2. Savunma saldırıya ve saldırana karşı yapılmalıdır. Meşru müdafaa için saldırı ve savunma arasında illiyet bağı yani neden sonuç ilişkisi olmalıdır. Örnek vermek gerekirse, A kişisi B kişisine saldırıda bulunduktan sonra; B kişi gidip de A’nın kardeşi C’ye karşı bir fiilde bulunursa burada bir meşru müdafaadan bahsedilmeyecektir. 

3. Savunma saldırı ile orantılı olmalıdır. Mesela kendisine bıçakla, ufak bir kesi oluşturacak şekilde saldıran kişiye karşı silah öldürme savunması yapmak orantılı değildir ve burada meşru savunma olmayacaktır. 

MEŞRU MÜDAFAADA SALDIRI İLE SAVUNMA EŞZAMANLI OLMALI 

​Meşru müdafaa, gerçekleşen saldırı ile aynı zamanda olmalıdır. Saldırı ile savunma eş zamanlı değilse meşru müdafaa hükümleri uygulanamaz. Saldırının başlamadığı veya başlama ihtimalinin az olduğu ya da bittiği hallerde artık yapılan karşı saldırı(savunma) meşru müdafaa kapsamına girmeyecektir. 

MEŞRU MÜDAFAADA SAVUNMAYA DAİR ŞARTLAR

1. Savunmada zorunluluk bulunmalıdır. Kişiye veya başkasına yönelik saldırıyı defetmek amacı ile gerçekleşmiş olmalıdır. Savunmanın haklılığı saldırıya karşı tek ve son çare niteliğinde olmuş olmalıdır. Bir diğer deyişle kaçma imkanı olmadığı hallerde meşru müdafaadan bahsedilebilir. 

2. Savunma saldırıya ve saldırana karşı yapılmalıdır. Meşru müdafaa için saldırı ve savunma arasında illiyet bağı yani neden sonuç ilişkisi olmalıdır. Örnek vermek gerekirse, A kişisi B kişisine saldırıda bulunduktan sonra; B kişi gidip de A’nın kardeşi C’ye karşı bir fiilde bulunursa burada bir meşru müdafaadan bahsedilmeyecektir. 

3. Savunma saldırı ile orantılı olmalıdır. Mesela kendisine bıçakla, ufak bir kesi oluşturacak şekilde saldıran kişiye karşı silah öldürme savunması yapmak orantılı değildir ve burada meşru savunma olmayacaktır.

MEŞRU MÜDAFAA VE HAKSIZ TAHRİKTE CEZALANDIRMA

​Haksız tahrik, kişiye karşı gerçekleştirilen haksız bir saldırı sonucu kişinin yaşadığı şiddetli elem ve öfkenin etkisi altında suç işlemesi halinde kişi lehine ceza indirimi sağlayan bir husustur. 

​Haksız tahrik kusuru etkileyen bir durumdur. Bu durumda kişinin kusurluluk yeteneğinde azalma mevcuttur. Kusur yeteneğinde azalma olan fail bundan dolayı ceza indiriminden faydalanır. 

Haksız tahrikten yararlanmak için öncelikle kişiye karşı yapına haksız bir eylem olmalıdır. Henüz bu haksız fiil oluşmadan gerçekleştirilen eylem haksız tahrik kapsamında değerlendirilemeyecektir. Haksız tahrike yol açan fiil hukuka aykırı olması gerekir, bir diğer deyişle kişi örf adete ya da görgü kurallarına aykırı davranmış olsa da buna karşı işlenen fiil haksız tahrikten yararlanamaz. 

​Haksız tahrikin uygulanması için kesinlikle ilk haksız eylem faile karşı yapılmış olmalıdır. Ancak kişinin hayatında önem verdiği ve onlara karşı haksız bir fiil sonucu şiddetli elem ve öfke altına gireceği kişiler de bu kapsama girebilmektedir. 

​Kişi haksız fiilden kaynaklanan öfke ve şiddetli elemin etkisi altına girmelidir. Ve işlenen suç, haksız tahrik sonucu oluşan bu öfke ve elemin sonucu olarak doğmalıdır. Haksız eylem sonucu kişi, işleyeceği suçu tasarlayıp işlediyse burada o elem ve öfkenin getirdiği fevri davranış değil, soğukkanlı ve tasarlayarak işlenen bir suç bulunur. Bir diğer deyişle haksız tahrik indirimden yararlanabilmesi için kişinin suçu “aklı başında değil iken” işlemesigerekmektedir. 

​Meşru müdafaa ve haksız tahrik ilişkisine bakarsak; bu iki mefhum maneviyatı itibariyle karışabilmektedir. Meşru müdafaa olarak düşünülen fiiller haksız tahrik derecesinde kalabilmektedir. Bu önemlidir zira meşru müdafaa kişi hiç ceza almazken haksız tahrikte kişi sadece cezasında indirim almaktadır. Haksız tahrik fiili hukuka uygun hale getirmez

CEZA HUKUKUNDA ZORUNLULUK HALİ (TCK 25/2)

Gerek kendisine gerek başkasına ait bir hakka yönelik olup, bilerek neden olmadığı ve başka suretle korunmak olanağı bulunmayan ağır ve muhakkak bir tehlikeden kurtulmak veya başkasını kurtarmak zorunluluğu ile ve tehlikenin ağırlığı ile konu ve kullanılan vasıta arasında orantı bulunmak koşulu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez.

Zorunluluk halinde kişiye yönelik gerçekleşecek “ağır ve muhakkak bir tehlike” söz konusudur. Fail, kendisini veya bir başkasını mevcut tehlikeden kurtulma amacıyla hareket etmektedir. Örnek vermek gerekirse ıssız bir dağ başında mahsur kalan kişi ısınmak ve açlığını gidermek amacıyla orada bulunan boş bir dağ kulübesinin kapısını kırarak girse burada kişi herhangi (mala zarar verme, konut dokunulmazlığını ihlal, hırsızlık vs.) suçtan dolayı ceza almayacaktır.

Mezkur fıkra dikkatli incelendiğinde zorunluluk halinin şartları çıkarılabilir:

Tehlikeye ilişkin şartlar: 

• Devam eden ağır ve muhakkak bir tehlike olmalıdır.

• Tehlike hakka yönelik olmalıdır.

• Tehlikeye bilerek neden olunmamalıdır.

Korunmaya ilişkin şartlar:

• Tehlike ile korunma arasında orantı olmalıdır.

• Bu şekil korunma son çare olmalıdır.

• Failin tehlikeye karşı gelme gibi bir görevi olmamalıdır.

5237 s. TCK’da zorunluluk hali hukuka uygunluk nedeni değil, kusurluluğu ortadan kaldıran neden olarak düzenlenmiştir. Bir diğer deyişle kişinin fiili meşru müdafaa halinin aksine suç niteliği kazanır ancak cezalandırılacak bir suç olmaktan çıkar ve CMK sistemimizde hukuka uygunluk nedeni varlığı sonucunda verilen “beraat” kararı değil, “ceza verilmesine yer olmadığı kararı” verilecektir. 

MEŞRU MÜDAFAA (SAVUNMA) VE ZORUNLULUK HALİ YARGITAY KARARLARI

5237 Sayılı Kanun’un 25. maddesinin birinci fıkrasında; “Gerek kendisine ve gerek başkasına ait bir hakka yönelmiş, gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı, o anda hal ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde defetmek zorunluluğu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez” şeklindeki düzenlemeye göre, meşru müdafaa hukuka aykırılığı ortadan kaldırmakta ve bu nedenle de eylemi suç olmaktan çıkarmaktadır. Bir olayda meşru müdafaanın oluştuğunun kabul edilebilmesi için saldırıya ve savunmaya ilişkin şartların birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir.

1- ) Saldırıya ilişkin şartlar:

a- ) Bir saldırı bulunmalıdır.

b- ) Bu saldırı haksız olmalıdır.

c- ) Saldırı meşru savunma ile korunabilecek bir hakka yönelik olmalıdır. Bu hakkın, kişinin kendisine veya bir başkasına ait olması arasında fark yoktur.

d- ) Saldırı ile savunma eşzamanlı bulunmalıdır.

2- ) Savunmaya ilişkin şartlar:

a- ) Savunma zorunlu olmalıdır. Zorunluluk ile kastedilen husus, failin kendisine veya başkasına ait bir hakkı koruyabilmesi için savunmadan başka imkanının bulunmamasıdır.

b- ) Savunma saldırana karşı olmalıdır.

c- ) Saldırı ile savunma arasında oran bulunmalıdır. Savunmanın, meşru savunma şartlarının bulunduğu sırada başladığı, ancak orantılılık ilkesinin ihlal edilmesi nedeniyle meşru savunmanın gerçekleştiğinin kabul edilmediği durumlarda, “sınırın aşılması” söz konusu olabilmektedir.

Bu açıklamalar çerçevesinde; Sanık ve katılanın aynı köyden akraba oldukları, olay tarihinde katılanın eşinin sanığın kendisini sürekli telefonla arayıp rahatsız ettiğini iddia etmesi üzerine katılanın, sanığın çalıştığı okula gittiği ve okulun önündeki merdivenlerde sanık ve katılanın karşılaştıkları, bu sırada katılanın sanığın üzerine yürümesi üzerine sanığın katılanın üzerine gelmemesi için korkutma saiki ile üzerinde taşıdığı tabanca ile yere doğru bir el ateş ettiği ve sanığın okuldan içeriye girip koridora geçtiği, katılanın da sanığın peşinden okulun koridoruna girip sanığı darp ettiği ve aralarında yaşanan boğuşma sırasında sanığın elinde bulunan tabanca ile katılanın ayaklarına doğru iki el ateş etmesi sonucunda katılanın kasık bölgesinden iki adet giriş deliği olacak şekilde yaralandığı iddiası ile açılan kamu davasında, dosya içerisinde mevcut kamera görüntülerinin çözümüne ilişkin bilirkişi raporu doğrultusunda, sanığın olay öncesinde katılanın eşine göndermiş olduğu tehdit içerikli mesaj dökümlerinin tespit edilmiş olduğu, yine aynı bilirkişi raporuna göre olay esnasında katılanın elinde saldırı amaçlı herhangi bir cisim bulunmaksızın elleriyle darp eylemini gerçekleştirdiği görülmekle, ilk haksız hareketin sanıktan kaynaklanması, sanığın olay öncesi tasarlanmış bir şekilde iş yerine silahı ile birlikte gelmesi ve olay sırasında katılanın üzerinde silah ve benzeri bir cisim bulunmaması hususları göz önüne alındığında, meşru müdafaa hükümlerinin uygulanması şartlarından olan “saldırı ve savunma arasında bir oran” ve “haksız bir saldırı” unsurlarının somut olayda gerçekleştiği yönünde bir kabulün mümkün bulunmadığı anlaşılmakla; sanık lehine meşru savunma ve meşru savunmada sınırın aşılması koşulları oluşmadığı halde, yazılı şekilde hükümler kurulması hukuka aykırılık bulunmuştur.(YARGITAY 6. CEZA DAİRESİ E. 2023/2205 K. 2023/12431 T. 18.9.2023)

Organize sanayi sitesinde yangın çıkma ihtimali üzerine tehlikeyi önlemek amacıyla sanayi sitesine gelen sanıkların sitenin güvenlik görevlilerini yerinde bulamayınca kapının kilidini kırarak içeriye girmeleri şeklinde gerçekleşen olayda, eylemin zorunluluk hali etkisiyle işlenmesi karşısında haklarında ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerektiği gözetilmeden yazılı gerekçe ile beraatlerine karar verilmesi,

SONUÇ : Kanuna aykırı olup, hükmün bu nedenle ( BOZULMASINA ), bu hususun yeniden duruşma yapılmaksızın CMUK’nın 322. maddesine göre düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, hükümden “suçun yasal unsurları oluşmadığından müsnet suçtan beraatlerine” kısmı çıkarılarak “eylemlerini zorunluluk hali nedeniyle gerçekleştirdikleri anlaşıldığından sanıklar hakkında CMK’nın 223/3-b maddesi gereğince ceza verilmesine yer olmadığına” denilmek suretiyle hükmün ( DÜZELTİLEREK ONANMASINA ), 08.06.2010 tarihinde oybirliği ile karar verildi.(YARGITAY 9. CEZA DAİRESİ E. 2008/15262 K. 2010/6954 T. 8.6.2010)

Türk Medeni Kanunu’nun “Mülkiyet hakkının içeriği” başlıklı 683. maddesi; “Bir şeye malik olan kimse, hukuk düzeninin sınırları içerisinde o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir” hükmü ile malikin mülkiyet hakkını yasal sınırlar içinde kullanabilme yetkisini düzenlemiştir. Öte yandan, anılan Kanun’un taşınmaz mülkiyet hakkının kısıtlamalarını düzenleyen “komşu hakkı” bölümünde yer alan 740. maddesi ise, başkasının mülküne taşarak zarar veren dal ve köklerin, zarar gören mülk sahibinin istemi üzerine uygun bir süre içinde kaldırılmaması halinde, zarar gören mülk sahibi tarafından kesilebileceği ve kendi mülkiyetine geçirilebileceği hükmünü içermektedir. Görüleceği üzere bu madde ile de mülkiyetin taşkın kullanımına kısıtlama getirilmiştir. Buna göre, mülk sahibi bu hakkını, önceden istemde bulunmasına karşın taşan dal ve kökler uygun bir süre içinde kaldırılmadığı takdirde kendisi kullanabileceği gibi, bu zararın mahkeme aracılığı ile giderilmesini de isteyebilir.

Somut olayda, sanık ile katılanın bitişik arazilerde komşu oldukları, katılana ait ağacın dallarının sanığa ait bahçeye taştığı ve slaj makinesinin kullanılmasına engel olduğu sabit ise de, sanığın taşan dalları kaldırması hususunda henüz bir uyarıda bulunmaması ve katılanın da uygun bir süre içinde taşkın dalları kaldırmaması keyfiyetinin olayda gerçekleşmemesi nedeniyle sanığın Türk Medeni Kanunu’nun 740. maddesinde belirtilen şekilde taşkın kısımdaki dalları kesme ve mülkiyetine geçirme hakkının henüz doğmadığı, bu nedenle hakkın kullanımından ve dolayısıyla hukuka uygunluk halinin varlığından söz edilemeyeceği ve CMK’nın 223. maddesinin 2. fıkrasının ( d) bendi uyarınca beraat kararı verilmesinin mümkün bulunmadığı sonucuna varıldığından, tebliğnamede sanığın beraatine karar verilmesi gerektiğinden bahisle bozma öneren düşünceye iştirak edilmemiştir.

Öte yandan sanığın taşkın dalları kesmek biçimindeki yukarıda açıklanan eyleminin zorunluluk hali nedeniyle gerçekleştirilmesinden dolayı ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerekirken, hukuka uygunluk sebebinin varlığı nedeniyle ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesi sonucu itibariyle doğru bulunduğundan, gerekçedeki bu isabetsizlik bozma nedeni yapılmamıştır.”( YARGITAY 9. CEZA DAİRESİ E. 2011/9814 K. 2012/5939 T. 9.5.2012)

POLİSİN MEŞRU SAVUNMA SINIRINI KAST OLMAKSIZIN AŞMASI

​Bu durumu kısa bir örnek olay ile açıklayalım: Suçüstü yakalanan hırsızlar yakalanmamak maksadıyla kaçıyor olsun. Kaçamadan önce yaşanan arbedede polis memuru yaralanmış ve bu yüzden failleri elinden kaçırmış olsun. Sonrasında yaralı polis memuru araba ile kaçan failleri durdurmak amacıyla, “DUR!” ihtarından sonra, arabanın lastiklerine ateş açmak var iken yaralı olmasının verdiği heyecan ve korku ile arabanın arka camına ateş etme suretiyle faillerin birinin yaralanmasına neden olursa burada olası kastla yaralama değil, TCK/89-1 gereği taksirle yaralama mevcuttur.

MEŞRU SAVUNMA VE HAKSIZ TAHRİK ŞARTLARI

Meşru müdafaa hususunda hem saldırıya hem de savunmaya yönelik bazı şartlar bulunaktadır. Bunları kısaca açıklayalım:

SALDIRIYA İLİŞKİN ŞARTLAR

4. Bir saldırı bulunmalıdır. Bu saldırı gerçekleşen, gerçekleşmesi muhtemel olan bir saldırı olmakla birlikte kişinin veya başkasının vücut, kişilik veya cinsel bütünlüğünü bozmaya yönelik olmalıdır. Zira ortada bir saldırı yok ise meşru savunmadan bahsedilmeyecektir.

5. Saldırı eylemi haksız ve hukuka aykırı olmalıdır. Eğer kamu görevi ifa edilen bir hizmet söz konusu ise meşru müdafaa yoktur. Hırsızı suçüstü yakalayan bir polis vs. meşru müdafaa içinde değil, kamu görevinin ifası içindedir. Buna karşı gelme amacıyla polise karşı direnmek meşru müdafaa olmayacaktır. 

6. Saldırı bir hakka yönelmiş olmalıdır. Saldırı eylemi kişinin veya başkasının vücut bütünlüğüne, cinsel dokunulmazlığına, şeref ve saygınlığına, malvarlığına zarar vermeye yönelik olmalıdır.

SAVUNMAYA İLİŞKİN ŞARTLAR

4. Savunmada zorunluluk bulunmalıdır. Kişiye veya başkasına yönelik saldırıyı defetmek amacı ile gerçekleşmiş olmalıdır. Savunmanın haklılığı saldırıya karşı tek ve son çare niteliğinde olmuş olmalıdır. Bir diğer deyişle kaçma imkanı olmadığı hallerde meşru müdafaadan bahsedilebilir. 

5. Savunma saldırıya ve saldırana karşı yapılmalıdır. Meşru müdafaa için saldırı ve savunma arasında illiyet bağı yani neden sonuç ilişkisi olmalıdır. Örnek vermek gerekirse, A kişisi B kişisine saldırıda bulunduktan sonra; B kişi gidip de A’nın kardeşi C’ye karşı bir fiilde bulunursa burada bir meşru müdafaadan bahsedilmeyecektir. 

6. Savunma saldırı ile orantılı olmalıdır. Mesela kendisine bıçakla, ufak bir kesi oluşturacak şekilde saldıran kişiye karşı silah öldürme savunması yapmak orantılı değildir ve burada meşru savunma olmayacaktır. 

Haksız tahrikten yararlanmak için öncelikle kişiye karşı yapına haksız bir eylem olmalıdır. Henüz bu haksız fiil oluşmadan gerçekleştirilen eylem haksız tahrik kapsamında değerlendirilemeyecektir. Haksız tahrike yol açan fiil hukuka aykırı olması gerekir, bir diğer deyişle kişi örf adete ya da görgü kurallarına aykırı davranmış olsa da buna karşı işlenen fiil haksız tahrikten yararlanamaz. 

​Haksız tahrikin uygulanması için kesinlikle ilk haksız eylem faile karşı yapılmış olmalıdır. Ancak kişinin hayatında önem verdiği ve onlara karşı haksız bir fiil sonucu şiddetli elem ve öfke altına gireceği kişiler de bu kapsama girebilmektedir. 

​Kişi haksız fiilden kaynaklanan öfke ve şiddetli elemin etkisi altına girmelidir. Ve işlenen suç, haksız tahrik sonucu oluşan bu öfke ve elemin sonucu olarak doğmalıdır. Haksız eylem sonucu kişi, işleyeceği suçu tasarlayıp işlediyse burada o elem ve öfkenin getirdiği fevri davranış değil, soğukkanlı ve tasarlayarak işlenen bir suç bulunur. Bir diğer deyişle haksız tahrik indirimden yararlanabilmesi için kişinin suçu “aklı başında değil iken” işlemesi gerekmektedir. 

​Meşru müdafaa ve haksız tahrik ilişkisine bakarsak; bu iki mefhum maneviyatı itibariyle karışabilmektedir. Meşru müdafaa olarak düşünülen fiiller haksız tahrik derecesinde kalabilmektedir. Bu önemlidir zira meşru müdafaa kişi hiç ceza almazken haksız tahrikte kişi sadece cezasında indirim almaktadır. Haksız tahrik fiili hukuka uygun hale getirmez.

HIRSIZLIK SUÇUNU ENGELLEME VE MEŞRU SAVUNMA

​Yargıtay kararlarına da konu olan bu hususta kişinin mallarına yönelik bir saldırıya karşı savunmaya geçmesi de meşru müdafaa olarak değerlendirilmiştir. 

PANİK, KORKU VE HEYECAN NEDENİYLE MEŞRU MÜDAFAADA SINIRIN AŞILMASI

TCK/27’de düzenlenen bu husus kısaca şöyle açıklanabilir. Meşru savunmada sınırın aşılması mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan ileri gelmiş ise faile ceza verilmez. Şayet sınır hataya düşülerek ve kast olmaksızın aşılmış ise burada kasttan dolayı ceza verilmez, fakat işlenen suçun taksirli hali cezalandırılıyor ise kişi bundan ceza alacaktır. Meşru müdafaa hali olmadan veya sınır kasten aşıldıysa kişi o suçtan tam cezası neyse o cezayı alacaktır.

Bir Yargıtay kararı ile de perçinleyecek olursak;

Tüm bu şartların birlikte gerçekleşmesi hâlinde, meşru savunmada sınırı aşan faile CMK’nın 223/3-c maddesi uyarınca ceza verilmeyecektir. Bu durumda, kişinin, maruz kaldığı saldırı karşısında içine düştüğü heyecan, korku veya telaş dolayısıyla davranışlarını yönlendirme yeteneğinin ortadan kalkması söz konusu olacağından, meşru savunmada sınırın aşılmasından dolayı kusurlu sayılmayacağı kabul edilir. Dolayısıyla, belirleyici olan maruz kalınan saldırının kişiyi içine düşürdüğü psikolojik durumdur. Zira kişi sırf maruz kaldığı saldırının etkisiyle, “Heyecan, korku veya telaşa” kapılarak meşru savunmada sınırlarını aştığında bu maddeden yararlanabilecek, buna karşılık saldırının etkisinin yanında, saldırıdan kaynaklanmış olsa bile, öfke gibi nedenlerle sınır aşıldığında ise aynı korumadan faydalanılması söz konusu olmayacaktır. Başka bir deyişle, failin amacı, saldırının defedilmesinden çok, kin duygusunu tatmine yönelik ise meşru savunmada sınırın aşılması değil, ancak haksız tahrik söz konusu olabilecektir. (YARGITAY CEZA GENEL KURULU E. 2019/3-162 K. 2023/435 T. 14.6.2022)

SARHOŞ OLAN SALDIRGANA KARŞI MEŞRU MÜDAFAADA SINIRIN AŞILMASI

Bu açıklamalar ışığında, sanığın eyleminin meşru müdafaa kapsamında kabul edilip edilemeyeceğinin değerlendirilmesi gerekmiştir.

Somut olayda saldırıya ve savunmaya ilişkin diğer koşulların bulunmasına karşılık, `gerçekleştirilen savunma hareketinin, maruz kalınan tecavüzü defedecek ölçüde olması` yani `saldırı ile savunma arasında oran bulunması` koşulu gerçekleşmediğinden meşru müdafaa şartlarının oluştuğundan bahsedilemez. Zira, maktulün ırza yönelik saldırısı karşısında, sanığın kendisini ve yanındakileri savunma hakkının doğduğu kabul edilmeli ise de; sanığın doğrudan göğüs bölgesine ateş etmek suretiyle maktulü öldürmesi eyleminde, savunma ile saldırı arasındaki dengenin savunma lehine bozulmuş olduğu, dolayısıyla da ölçülülük ilkesinin ihlal edilmiş olması nedenine dayalı olarak her iki Yasa açısından da meşru müdafaa koşullarının bulunmadığı söylenebilir.

Savunmanın meşru müdafaa koşullarında başladığı, fakat ölçülük ilkesinin ihlal edilmesi nedeniyle meşru müdafaanın kabul edilmediği bu gibi durumlarda, `sınırın aşılması` söz konusu olabilmektedir.

Tarafsız görgü tanığı bulunmayan olayda, sanığın duruşmaların belli bir evresinden sonra ve psikolojik nedenlere dayalı olarak kendisini cezadan kurtarmak amacıyla suçu inkar etmesi dışında, bu evreye kadar devam eden ve Hatice Arıoğlu ile Satı Arıoğlu’nun ifadeleriyle de tam bir uyum gösteren savunması ile tanıklar Ömer Arıoğlu ve Mehmet Tığlı’nın savunmayı büyük ölçüde doğrulayan beyanları, maktulün arkadaşı olduğu anlaşılan Ramazan Küçükşahin ve Ersan Ünal’ın ifadeleriyle birlikte değerlendirilip, maddi delillerle karşılaştırıldığında savunmaya itibar edilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.

Bu nedenle; gece saat 24.00 sıralarında, kadınlardan ve küçük çocuklardan başka kimsenin bulunmadığı eve tahtadan yapılmış olan tuvalet penceresini kullanarak girecek kadar gözünü karartmış ve makul hareket edemeyecek ölçüde sarhoş olan maktulün, evin içerisinde sanık Aliye Yılmaz’a, sanığın annesi Hatice Arıoğlu’na ve yengesi Satı Arıoğlu’na yönelik olarak cinsel ilişkiye girme istediğini de açıkça ortaya koyan saldırgan hareketlerde bulunup, bahsedilen üç kadının tüm uğraşlarına rağmen saldırılarına son vermeyerek onları zor durumda bırakması ve kadınların güç kullanarakta saldırılara son vermeye muktedir olamamaları sonunda; tamamen saldırıdan kurtulma gayesine yönelik olarak eline aldığı tüfeğe bir fişek koyup, maktule rastgele ateş ederek ölümüne neden olan sanığın, meşru savunmanın sınırını olay sırasında kapıldığı mazur görülebilir korku, panik ve şaşkınlıkla aştığını kabul etmek gerekir. Bu anlamda, evin içerisindeki cesedi gömleğin etekleri pantolonun dışına çıkmış vaziyette bulunan ve bu haliyle belinde silah olup olmadığı net olarak anlaşılamayan maktulün, olay sırasında gerçekten silahlı olup olmaması, sanığın içinde bulunduğu heyecan ve korku göz önünde bulundurulduğunda çok ta önemli değildir. Dolayısıyla sanık 5237 sayılı Yasanın 27/2. maddesine uyan eylemi nedeniyle kusursuz sayılmalı ve kendisine ceza verilmemelidir. (YARGITAY CEZA GENEL KURULU E. 2007/1-281 K. 2008/37 T. 26.2.2008)

ZORUNLULUK HALİ NEDENİYLE MÜHÜR BOZMA SUÇU

​Yargıtay’a konu olmuş bir olayda, kişiler elektrik panosunu mührünü, panonun içinden duman geldiğinden bahisle yangın çıkmasını önlemek amacıyla bozmuştur. Ve Yargıtay bu olayda failleri CMK/223-3.b gereği ceza verilmesine yer olmadığı kararı verilmesi gerekliliğine karar vermiştir.

ZORUNLULUK HALİ SEBEBİYLE MALA ZARAR VERME

​Yine örnek bir açıklamak gerekirse, üst katında yangın çıkan bir apartman sakini, evde duman bayılmış olan kişileri kurtarmak amacıyla evin kapısını kırarsa burada mala zarar verme suçu oluşmayacaktır. ​

​Bir araba kazasına neden olan kişi, ilk yardım amacıyla o gün nöbetçi olan eczanenin camını kırıp gerekli malzemeleri alması da mala zarar verme suçunu oluşturmayacaktır.

DEFALARCA BIÇAKLA SALDIRAN KİŞİYE TABANCA İLE ATEŞ ETMEK MEŞRU SAVUNMADIR

​5237 Sayılı Kanun’un 25. maddesinin birinci fıkrasında; “Gerek kendisine ve gerek başkasına ait bir hakka yönelmiş, gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı, o anda hal ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde defetmek zorunluluğu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez” şeklindeki düzenlemeye göre, meşru müdafaa hukuka aykırılığı ortadan kaldırmakta ve bu nedenle de eylemi suç olmaktan çıkarmaktadır. Bir olayda meşru müdafaanın oluştuğunun kabul edilebilmesi için saldırıya ve savunmaya ilişkin şartların birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir.

1- ) Saldırıya ilişkin şartlar:

a- ) Bir saldırı bulunmalıdır.

b- ) Bu saldırı haksız olmalıdır.

c- ) Saldırı meşru savunma ile korunabilecek bir hakka yönelik olmalıdır. Bu hakkın, kişinin kendisine veya bir başkasına ait olması arasında fark yoktur.

d- ) Saldırı ile savunma eşzamanlı bulunmalıdır.

2- ) Savunmaya ilişkin şartlar:

a- ) Savunma zorunlu olmalıdır. Zorunluluk ile kastedilen husus, failin kendisine veya başkasına ait bir hakkı koruyabilmesi için savunmadan başka imkanının bulunmamasıdır.

b- ) Savunma saldırana karşı olmalıdır.

c- ) Saldırı ile savunma arasında oran bulunmalıdır. Savunmanın, meşru savunma şartlarının bulunduğu sırada başladığı, ancak orantılılık ilkesinin ihlal edilmesi nedeniyle meşru savunmanın gerçekleştiğinin kabul edilmediği durumlarda, “sınırın aşılması” söz konusu olabilmektedir. ​

​Burada anlatılmak istenen saldırı aracının nasıl kullanıldığı önem arz etmektedir. Örneğin saldırganın bıçağı ölüm getirecek yerlere isabet edecek şekilde kullanılıyorsa burada sınır daha yüksek olacaktır, ancak sadece korkutmak amacıyla olduğu çok belli olan bir durumda saldırganın direkt hayati bölgelerine ateş etmek meşru müdafaaya girmeyecektir.

 

TCK 25 Meşru Müdafaa (Savunma) Nedir?” Makalemize 7 Yorum Yapıldı:

  1. Alper Yılmaz dedi ki:

    Tırafik de ağır hakaretli üç dört kişinin saldırısına uğradım darp olmadı ama ama aracımın kapılarını açmaya zorladılar beni aracından indirmeye çalıştılar çok ağır küfür ler ettiler pilakalarini dahi alamadım ama MOBESE olabilir o bölgede Bu sahslardan şikayetçi olsam ceza alirlarmi

  2. Muhsin dedi ki:

    Babam 2.ye evlendi anlasamiyoruz. ortak malimiz var kullandirmiyor hissemi satcam artik, ama bunada kiziyor seni dava edip gecmis yillar kirasi alcam dedim hepten tehdit ediyor. Hakaret ediyor sizce ne yapmaliyim

  3. Arzu Şahin dedi ki:

    merhaba avukat bey
    geçen gün amcama evimize kadar gelip saldırdılar iki çocuğu ve babaları amcam kendini kurtarmak için havaya iki el ateş açıp gidin burdan diye uyarı verdi onlar dinlemedi ve üstüne saldırmaya devam etti amcam adamın kafasına sıktı ve adam öldü bu olay evin önünde oluyor amcam çok pişman hatta adamın mezarına kadar gidip toprak atıp Fatiha okumuş gelin beni alın ben mezarlıktayim demiş kaç yıl ceza alır indirim yapılır mı cevap verirseniz çok sevinirim

  4. emel kıvrak kaçar dedi ki:

    Bizim evimize geçen yaz temmuz 2019’da hırsız girdi. Biz çok panikledik eşim hırsızı görünce arkasından kovaladı. Hırsızla sonra kavga etmeye başladılar. Eşim eline gelen meyve bıçağı ile hırsızı yaraladı ve etkisiz hale getirdi. Hırsız eşimden şikayetçi olmuş. Ne olacak? Eşim ceza mı alacak? Adam hem evimize girdi hem de sonra eşim ceza mı alacak? Bizim canımızı malımızı koruma hakkımız yok mu?

    1. Merhaba Emel Hanım,
      Başınızdan geçen olaylarla ilgili olarak öncelikle geçmiş olsun dileklerimizi sunmak isterim.
      Olaya ilişkin olarak soruşturma süreci anladığım kadarıyla halen devam etmekte. Bu çerçevede olaya tanık olan tüm kişilerin eksiksizce ifadesinin alınmış olması önemli. Kamera görüntüsü gibi delillerde dosyaya girmiş olmalı. Eşinizin meşru müdafaada bulunduğu bir gerçek. Burada yaralanmanın niteliği, eşinizin savunmasının ölçülüğü ve orantısı, sınırın aşılıp aşılmadığı gibi konulara odaklanılacaktır. Bu çerçevede bir avukattan profesyonel destek almanızı öneririz. Ankara Ceza Avukatı olarak müvekkillerimize hukuki destek sağlamaktan onur duyarız.

  5. rauf ambarcılar dedi ki:

    Avukat Bey,
    Bana geçtiğimiz yıl taksicinin birisi saldırdı. Ben kendimi savunmaya çalıştım. Sonra karşılıklı şikayetçi olduk ve savcı benim hakkımda da taksici hakkında da kasten yaralama suçundan iddianame düzenlemiş. Hakime kendimi anlatmaya çalıştım dinlemedi. Taksici benim burnumu kırdı ancak buna rağmen bana da ceza verdi. İtiraz ettik. Ne çıkar? Ne yapmam gerek?

    1. Merhaba Rauf Bey,
      Geçmiş olsun öncelikle. Ceza hukuku alanında büromuzca avukatlık hizmeti sağlanmaktadır. Somut vakayı tüm bilgi ve belgeleri ile incelememiz gerekmektedir. Bahsettiğiniz gibi somut vakada meşru Müdafa sınırları içerisinde kalındıysa ceza verilememesi gerekmektedir. Ancak belirttiğim gibi düzgün bir inceleme ve itiraz dilekçesi oluşturmak önemlidir. Bu çerçevede büromuzla iletişime geçebilirsiniz. Ceza yargılamasındaki 7 günlük itiraz süresinin kaçırılmamasını da ayrıca belirtmek isterim.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir