Çevrenin Kasten Kirletilmesi Suçu TCK 181
Çevrenin kasten kirletilmesi suçu, Türk Ceza Kanunu’nun 181. maddesinde düzenlenmiş olup, çevreye bırakılması yasaklanan atık veya artıkların, suya, havaya ya da toprağa kasten verilmesi halinde oluşmaktadır. Bu suç, çevrenin korunması amacıyla getirilen en önemli düzenlemelerden biridir.
TCK m.181’e göre, çevreye zarar verecek şekilde yapılan bu fiillerin tek bir defa işlenmesi dahi suçun oluşması için yeterlidir. Yani, failin çevreye doğrudan zarar vermesi şart olmayıp, zarar verme ihtimalinin bulunması da suçun varlığı için yeterli kabul edilmektedir.
Çevrenin kasten kirletilmesi suçu, modern ceza hukukunda tehlike suçu niteliği taşımaktadır. Bu nedenle, çevreye zarar doğrudan meydana gelmeden de fail hakkında cezai yaptırım uygulanabilir. Suçun kapsamı, yalnızca Türk Ceza Kanunu ile sınırlı olmayıp; 2872 sayılı Çevre Kanunu ve ilgili yönetmeliklerle belirlenen teknik kriterler de dikkate alınmaktadır.
Çevreyi korumak, sağlıklı ve dengeli bir yaşam hakkının güvencesi olduğundan, çevrenin kasten kirletilmesi suçuna ilişkin hükümler, hem bireylerin hem de toplumun ortak menfaatini korumaya yöneliktir. Bu nedenle söz konusu düzenleme, yalnızca ceza hukuku bağlamında değil, aynı zamanda çevre hukuku ve idare hukuku ile de doğrudan bağlantılıdır.
Tutuklama Tedbiri
5271 Sayılı Ceza Muhakemeleri Kanunun 100. maddesinde tutuklama nedenleri sayılmıştır. Bu maddeye göre kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez. Ancak şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa. şüpheli veya sanığın davranışları; delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme, tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma, hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa, bu kapsamda tutuklama kararı verilebilir. Keza yine madde metninde katalog suçlar sayılmıştır. Eğer gerçekleştirilen eylem katalog suç kapsamında ise tutuklama nedeni re ’sen var sayılarak doğrudan hakim tarafından tutuklama kararı verilebilir.
5271 Sayılı Ceza Muhakemeleri Kanunun 100/4 maddesine göre “Sadece adlî para cezasını gerektiren suçlarda veya vücut dokunulmazlığına karşı kasten işlenenler hariç olmak üzere hapis cezasının üst sınırı iki yıldan fazla olmayan suçlarda tutuklama kararı verilemez.” şeklinde hükme yer verilmiştir.
Türk Ceza Kanunun 181. Maddesinde yer alan çevrenin kasten kirletilmesi suçu işlendiğinde hakim yukarıda sayılan şartların varlığı gerekçe gösterilerek tutuklama kararı verilebilir. Keza çevrenin kasten kirletilmesi suçu 5271 sayılı Ceza Muhakemeleri Kanunun 100/8 bendinde katalog suçlardan sayılmamış, bu nedenle hakim doğrudan doğruya tutuklama kararı verememektedir. Ancak kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde tutuklama kararı verebilmektedir.
Çevrenin Kasten veya Taksirle Kirletilmesi Suçlarının Unsurları
TCK m.181 kapsamında çevrenin kasten kirletilmesi suçunun oluşabilmesi için; (i) alıcı ortamın (su, hava veya toprak) belirlenebilir olması, (ii) atık veya artık niteliğindeki maddenin özel mevzuata aykırı teknik usullerle bu ortama kasten verilmesi, (iii) fiilin çevreye zarar verme ihtimali taşıması yeterlidir. Bu suç tehlike suçu olup, fiilin somut zarar doğurması şart değildir; mevzuatta belirlenmiş sınır değerlerin aşılması ya da yasaklanan deşarj/boşaltımın yapılması, tipikliği tamamlar. Fail yönünden, doğrudan kast kadar olası kast da yeterlidir; fail, atığın çevreye verilmesiyle kirlenme ihtimalini öngörüp kabullenmişse m.181 uygulanır.
Suçun konusu, çevrenin bir parçası olarak alıcı ortam ve ona bırakılan atık/artıktır. Atığın niteliği, Çevre Kanunu ve ilgili yönetmeliklerdeki sınıflandırmalarla belirlenir; tehlikeli madde/tehlikeli atık içeriği, kalıcılık, biyobirikim ve ekotoksisite gibi ölçütler ceza miktarını etkileyebilir (m.181/3-4). Fiil, bir defalık deşarjla dahi gerçekleşebilir; süreklilik aranmaz. İlliyet bağı, atığın belirlenen kaynaktan alıcı ortama verilmesi ve bunun kirlenmeye elverişli nitelikte olduğunun bilimsel yöntemlerle saptanmasıyla kurulur. Bu nedenle uygulamada, ölçüm, numune, analiz ve bilirkişi raporları hayati önemdedir; genel gözlem ve kanaat tek başına yeterli değildir.
Hukuka aykırılık, çevre mevzuatındaki yasak veya sınır değer ihlali ile ortaya çıkar. Örneğin, arıtılmadan deşarj, uygunsuz depolama, izinsiz bertaraf, emisyon/deşarj limitlerinin aşılması gibi hallerde hukuka aykırılık kabul edilir. Kusur bakımından, kasten kirletmede m.181; öngörülebilir sonucu öngörmeyerek hareket edildiğinde ise taksir (m.182) gündeme gelir. Aynı fiil hem idari yaptırıma (Çevre Kanunu) hem de cezai sorumluluka yol açabilir; ancak tipiklik için çevre cezası kesilmiş olması zorunlu değildir.
Failler gerçek kişilerle sınırlı değildir; tüzel kişiler bakımından, m.181/5 gereği güvenlik tedbirleri uygulanabilir. Mağdur ise toplumu oluşturan herkes ve kamusal çevre değerleridir. Suçun zamanı ve yeri, atığın alıcı ortama verildiği an ve yerdir; birden fazla alıcı ortam etkilenmişse, ceza belirlenirken etkinin kapsamı ve yoğunluğu dikkate alınır.
Havanın Kasten Kirletilmesi Suçu
Havanın kasten kirletilmesi suçu, TCK m.181 kapsamında düzenlenen çevreyi kirletme suçunun hava alıcı ortamı bakımından işlenen özel görünümüdür. 2872 sayılı Çevre Kanunu’nun ek 6. maddesi ve buna dayanılarak çıkarılan yönetmelikler uyarınca, havaya bırakılan gaz, duman, toz veya emisyonların belirlenen sınır değerleri aşması durumunda suç oluşur. Burada önemli olan, kirletici kaynağın mevzuatla belirlenmiş yükümlülüklere aykırı şekilde havaya emisyon salmasıdır.
Sanayi tesisleri, işletmeler, konut ısıtma sistemleri, motorlu araçlar ve makineler gibi sürekli ya da dönemsel emisyon üreten kaynakların, bakanlıkça belirlenen yakıt standartlarına ve emisyon limitlerine uyması zorunludur. Eğer emisyon ölçümleri sonucunda sınır değerler aşılıyorsa, fiil çevrenin kasten kirletilmesi suçunu oluşturur. Bu noktada, atığın havada kalıcı özellik göstermesi, cezayı ağırlaştırıcı bir nitelik taşır.
Önemle belirtmek gerekir ki, bireylerin kişisel eylemleri –örneğin açık alanda küçük çaplı atık yakma– mevzuatta emisyon sınır değeri öngörülmediği için doğrudan suç teşkil etmez. Ancak işletme, tesis veya motorlu araç gibi kaynaklardan çıkan emisyonların mevzuatla belirlenen değerleri aşması halinde fail cezalandırılır. Bu nedenle, suçun ispatı için bilimsel ölçüm ve raporlar zorunludur; yalnızca gözleme dayalı tespitler ceza yargılamasında yeterli değildir.
Havanın kasten kirletilmesi suçunun değerlendirilmesinde başta Hava Kalitesinin Korunması Yönetmeliği, Sanayi Kaynaklı Hava Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliği, Egzoz Gazı Emisyonu Kontrolü Yönetmeliği gibi düzenlemeler dikkate alınır. Yargıtay uygulamalarında da görüldüğü üzere, emisyon ölçümleri yapılmadan yalnızca duman veya koku tespitine dayanarak mahkûmiyet kararı verilmesi hukuka aykırı bulunmuştur.
Suyun Kasten Kirletilmesi Suçu
Suyun kasten kirletilmesi suçu, TCK m.181 kapsamında çevreyi kirletme suçunun su alıcı ortamları bakımından işlenen özel görünümüdür. Su kaynakları; göl, dere, nehir, deniz, yeraltı suyu gibi doğal çevre unsurlarını kapsar ve bunların korunması amacıyla Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği başta olmak üzere çok sayıda düzenleme yapılmıştır.
Bu suç, fekal atık, kimyasal atık, organik madde, radyoaktif atık, petrol türevli sıvılar, atık ısı, hafriyat artıkları ve benzeri maddelerin alıcı su ortamına bırakılmasıyla meydana gelir. Önemli olan, atığın suya doğrudan boşaltılması veya dolaylı yollarla karışmasıdır. Failin amacı veya zararın fiilen ortaya çıkması aranmaz; zarar verme ihtimali bulunması yeterlidir.
Mevzuat, atıksuların arıtılmadan doğrudan alıcı ortama verilmesini yasaklamıştır. Arıtılmış atıksuyun dahi deşarjı için belirlenen limit değerler vardır. Bu sınırların aşılması, suçun oluşması için yeterlidir. Dolayısıyla suçun ispatı için, numune alma, laboratuvar analizi ve bilirkişi raporu zorunludur. Yargıtay da kararlarında, tek seferlik ölçüm yerine ardışık numunelerle yapılan analizlerin esas alınması gerektiğini vurgulamaktadır.
Nitekim, sanayi tesislerinden çıkan atıksuların derelere boşaltılması, gemilerden petrol türevli sıvıların denize bırakılması veya evsel atıkların suya karışması durumunda, fail hakkında çevrenin kasten kirletilmesi suçu kapsamında hapis cezası öngörülür. Ayrıca, atıkların suda kalıcı özellik göstermesi halinde ceza artırılır.
Bu nedenle, suyun kasten kirletilmesi suçu yalnızca çevreye zarar vermekle kalmaz, aynı zamanda kamu sağlığına, tarıma, balıkçılığa ve içme suyu kaynaklarına da doğrudan tehdit oluşturur. Bu sebeple uygulamada en sık rastlanan çevre suçlarından biri olarak karşımıza çıkmaktadır.
Toprağın Kasten Kirletilmesi Suçu
Toprağın kasten kirletilmesi suçu, TCK m.181 kapsamında çevreyi kirletme suçunun toprak alıcı ortamı bakımından işlenen özel görünümüdür. Bu suç, özellikle 2872 sayılı Çevre Kanunu ve buna dayanılarak çıkarılan Toprak Kirliliğinin Kontrolü ve Noktasal Kaynaklı Kirlenmiş Sahalara Dair Yönetmelik hükümleri çerçevesinde değerlendirilir.
Toprağın kirlenmesine neden olan atık veya artıklar; endüstriyel atıklar, boya artıkları, fuel-oil kalıntıları, traşlama atıkları, ambalaj atıkları, tehlikeli maddeler ve benzeri kirletici unsurlar olabilir. Bu tür maddelerin toprağa bırakılması, depolanması veya toprağa karışmasına neden olunması halinde suç oluşur. Özellikle tehlikeli atık veya tehlikeli madde sınıfına giren unsurların toprağa verilmesi, suçun cezasını ağırlaştırıcı niteliktedir.
Yönetmeliklerde belirlenen jenerik kirletici sınır değerleri dikkate alınarak, bırakılan maddenin toprağı kirletip kirletmediği ya da kirletme ihtimalinin bulunup bulunmadığı tespit edilir. Bu nedenle, uygulamada mutlaka bilirkişi raporları, numune analizleri ve bilimsel veriler aranır. Yargıtay kararlarında da yalnızca görüntü veya gözleme dayanarak verilen mahkûmiyetlerin bozma nedeni yapıldığı görülmektedir.
Bununla birlikte, her türlü atık toprağın kirlenmesine yol açmaz. Örneğin hayvansal dışkı ya da fekal atık, tek başına toprağın kirlenmesine sebep sayılmaz; ancak yeraltı sularını kirletme ihtimali doğurursa farklı bir değerlendirme yapılabilir. Bu nedenle, kirlenmenin varlığı mutlaka teknik incelemelerle kanıtlanmalıdır.
Sonuç olarak, toprağın kasten kirletilmesi suçu, yalnızca doğal yaşamı değil, aynı zamanda tarım alanlarını, yeraltı sularını ve ekosistemi tehdit eden ciddi bir çevre suçu olup, toplumun ortak menfaatini koruyan yaptırımlarla desteklenmiştir.
Çevrenin Kasten veya Taksirle Kirletilmesi Suçunun Cezası (TCK m.181 ve m.182)
Çevrenin kasten kirletilmesi suçu için öngörülen cezalar, kirletmenin niteliğine ve etkisine göre değişiklik göstermektedir. TCK m.181’e göre;
- Atık veya artıkları mevzuata aykırı şekilde toprağa, suya veya havaya kasten veren kişi, 6 aydan 2 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
- Bu atık veya artıkların izinsiz olarak ülkeye sokulması, 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası öngörür.
- Atık veya artıkların kalıcı özellik göstermesi halinde ceza iki katına kadar artırılır.
- Eğer bu fiiller, insan veya hayvan sağlığı açısından tedavisi zor hastalıkların ortaya çıkmasına, üreme yeteneğinin kaybolmasına ya da bitkilerin ve hayvanların doğal özelliklerinin değişmesine yol açabilecek nitelikteki maddelerle işlenirse, fail hakkında 5 yıldan az olmamak üzere hapis ve bin güne kadar adli para cezası verilir.
- Ayrıca, bu fiillerden dolayı tüzel kişiler hakkında da güvenlik tedbirleri uygulanabilir.
Çevrenin taksirle kirletilmesi suçu (TCK m.182) ise daha hafif yaptırımlarla düzenlenmiştir:
- Fail, atık veya artıkları dikkatsizlik ve tedbirsizlik sonucu alıcı ortama verirse, adli para cezası ile cezalandırılır.
- Eğer bu atık veya artıklar kalıcı etki bırakıyorsa, ceza 2 aydan 1 yıla kadar hapis şeklinde uygulanır.
- Nitelikli halde ise, yani fiil yukarıda belirtilen ağır sonuçlara yol açabilecek nitelikte atıklarla işlenirse, fail 1 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Bu düzenlemeler, çevreye yönelik her türlü tehdit karşısında etkin bir cezai yaptırım mekanizması oluşturmayı amaçlamaktadır. Taksirle işlenen hallerde ön ödeme imkânı da bulunduğundan, şüpheli belirlenen miktarı öderse dava açılmaz. Böylece, çevreyi kirletmeye yönelik ihlallerin önlenmesi ve topluma verilen zararın hızlı şekilde giderilmesi hedeflenmiştir.
Adli Para Cezasına Çevirme, Erteleme ve Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması
Çevrenin kasten kirletilmesi suçu veya taksirle kirletilmesi suçu nedeniyle verilen cezaların infazında bazı ceza muhakemesi kurumları devreye girebilir.
Öncelikle, TCK uyarınca 1 yıl ve altındaki hapis cezaları şartları oluştuğunda adli para cezasına çevrilebilir. Bu durumda fail, cezasını özgürlüğünden yoksun kalmaksızın maddi yaptırımla yerine getirmiş olur.
Ayrıca, hükmolunan cezanın belli koşullar dahilinde cezaevinde infaz edilmesinden vazgeçilmesi mümkündür. Bu kurum cezanın ertelenmesi olarak adlandırılır ve özellikle kısa süreli hapis cezalarında uygulanır. Fail, belirlenen denetim süresi içinde suç işlemez ve yükümlülüklere uyarsa, cezası infaz edilmez.
Bunun dışında, hükmün açıklanmasının geri bırakılması (HAGB) kurumu da çevreyi kirletme suçlarında uygulanabilmektedir. Eğer fail hakkında verilen ceza 2 yıl veya daha az ise ve failin daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûmiyeti bulunmuyorsa, mahkeme hükmün açıklanmasını geri bırakabilir. Böylece fail, belirli bir denetim süresi içinde yükümlülüklere uyarak cezadan tamamen kurtulabilir.
Bu kurumlar, hem yargının iş yükünü azaltmak, hem de failin yeniden topluma kazandırılmasını sağlamak amacıyla uygulanmaktadır. Ancak özellikle çevreyi kasten kirletme suçlarında, mahkemeler çoğu zaman failin kast derecesini, atığın niteliğini ve çevresel zararın boyutunu dikkate alarak bu kurumları uygulamaya daha temkinli yaklaşmaktadır.
Çevrenin Kasten Kirletilmesi Suçu ve Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması (HAGB)
5271 Sayılı Ceza Muhakemeleri Kanunun 231. maddesine göre Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilmesi için; a) Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunması, b) Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması, c) Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi, gerekir. Sanığın kabul etmemesi hâlinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmez.
Sanığa yüklenen suçtan dolayı yapılan yargılama sonunda hükmolunan ceza, iki yıl (2) veya daha az süreli hapis veya adlî para cezası ise; mahkemece, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilir. Uzlaşmaya ilişkin hükümler saklıdır. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukukî sonuç doğurmamasını ifade eder.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının verilmesi halinde sanık, beş yıl süreyle denetim süresine tâbi tutulur. Denetim süresi içinde, kişi hakkında kasıtlı bir suç nedeniyle bir daha hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemez.
Türk Ceza Kanunun 181. Maddesinde suçunun birinci fıkradaki temel şeklinde, diğer koşulların da gerçekleşmesi halinde suçun somut cezasının iki yıl veya daha az cezaya hükmedildiği takdirde hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilir.
Suçun Şikâyet Süresi, Zamanaşımı, Uzlaşma ve Görevli Mahkeme
Çevrenin kasten kirletilmesi suçu ve taksirle kirletilmesi suçu, Türk Ceza Kanunu’nda şikâyete bağlı suçlar arasında sayılmamıştır. Bu nedenle, suç işlendiğinde savcılık tarafından resen soruşturma başlatılır. Mağdurun veya üçüncü kişilerin şikâyette bulunması gerekmez; çevrenin korunması kamu düzenine ilişkin olduğundan, şikâyetten vazgeçme de davanın düşmesine yol açmaz.
Bu suçlar aynı zamanda uzlaşmaya tabi değildir. Fail ile mağdurun anlaşması veya zararların giderilmesi, cezai sorumluluğu ortadan kaldırmaz. Dolayısıyla çevreyi kirletme suçlarında uzlaştırma hükümleri uygulanmaz.
Zamanaşımı süresi bakımından, çevreyi kirletme suçlarında 8 yıllık olağan dava zamanaşımı öngörülmüştür. Suçun işlendiği tarihten itibaren bu süre geçtikten sonra dava açılamaz veya açılmış dava düşer.
Görevli mahkeme ise asliye ceza mahkemesidir. Çevrenin kasten veya taksirle kirletilmesi suçuna ilişkin yargılamalar, bu mahkemelerde yürütülür. Bu bağlamda mahkeme, dosyaya sunulan bilirkişi raporları, numune analizleri ve ilgili çevre mevzuatı hükümlerini esas alarak karar verir.
Çevrenin Kasten veya Taksirle Kirletilmesi Suçu Yargıtay Kararları
Çevrenin kasten veya taksirle kirletilmesi suçu, uygulamada farklı şekillerde gündeme gelmekte ve Yargıtay’ın birçok kararında detaylı olarak ele alınmaktadır. Aşağıda, bu suçun nasıl değerlendirildiğine ilişkin Yargıtay kararlarından öne çıkan başlıklar yer almaktadır:
1. Hafriyatın Dereye Dökülerek Çevrenin Kasten Kirletilmesi Suçu
Şantiye faaliyetlerinden çıkan hafriyatın dereye boşaltılması, çevre mevzuatına açıkça aykırı görülmüştür. Yargıtay, hafriyat toprağı ve inşaat atıklarının yalnızca yetkili mercilerin belirlediği depolama alanlarına bırakılabileceğini, aksi durumda failin kasten kirletme suçundan sorumlu tutulacağını kabul etmiştir.
2. Suyun Kirletilmesi Suçunun İspatlanması İçin Ardışık Numune Alma Zorunluluğu
Sanayi tesislerinden çıkan atık suyun dereye verilmesi olayında tek numune alınması yeterli bulunmamış, Yargıtay ardışık numune alma zorunluluğuna vurgu yapmıştır. Bilimsel yöntemlerle doğrulanmayan ölçümler, tek başına mahkûmiyet için yeterli kabul edilmemektedir.
3. Çöp Döküm Alanına Tehlikeli Atıklar Dökerek Çevreyi Taksirle Kirletme Suçu
Tehlikeli atıkların kontrolsüz şekilde çöp alanlarına bırakılması halinde failin en az taksirle sorumlu tutulacağı kabul edilmektedir. Yargıtay, özellikle ağır metaller içeren atıkların toprağa veya suya karışmasının çevre kirliliği oluşturduğunu belirtmiştir.
4. Teknedeki Katı Atıkların ve Balıkların Denize Dökülmesi
Kaçak avcılık sırasında yakalanmamak için tekneden balık ve katı atıkların denize dökülmesi, TCK m.181 kapsamında suç kabul edilmiştir. Ancak atıkların niteliğinin belirlenmesi gerektiği, yalnızca gözleme dayalı değerlendirmelerin yeterli olmadığı vurgulanmıştır.
5. Tekneden Denize Dökülen Sintine Suyunun Çevre Kirliliğine Neden Olup Olmadığının Araştırılması
Denize sintine suyu bırakılması, yönetmeliklerde yasaklanmıştır. Ancak Yargıtay, suçun oluşup oluşmadığının belirlenmesi için bilimsel tespit ve bilirkişi raporu alınmasının zorunlu olduğunu, aksi halde mahkûmiyetin geçersiz olacağını ifade etmiştir.
6. Atık Suyun Arıtılmadan Dereye Deşarj Edilerek Suyun Kasten Kirletilmesi
Atıksuların arıtılmadan doğrudan dere yatağına verilmesi, suyun kirletilmesi suçunu oluşturur. Yargıtay, bu durumun Çevre Kanunu ve ilgili yönetmeliklere aykırı olduğunu ve failin cezalandırılması gerektiğini açıkça belirtmiştir.
7. Dereye Petrol Türevi Atık Atma Kasten Çevreyi Kirletme Suçudur
Denize veya dereye petrol türevi atıkların boşaltılması, insan sağlığı ve ekosistem üzerinde kalıcı zararlar oluşturabileceğinden doğrudan kasten kirletme kapsamında değerlendirilmiştir.
8. Fekal Atıkların Çevreyi Kirletmesi Suçu
Hayvansal atıkların toprağa bırakılması tek başına suç sayılmamaktadır. Ancak bu atıkların yeraltı sularını kirletme ihtimali bulunduğu durumlarda suçun oluşabileceği kabul edilmiştir. Yargıtay, somut olayın mutlaka teknik verilerle değerlendirilmesi gerektiğini belirtmiştir.
9. Toprağı Kirletme Suçu
Sanayi tesislerinden çıkan çamur, boya artıkları veya fuel-oil gibi maddelerin toprağa verilmesi, toprağın kasten kirletilmesi suçunu oluşturur. Yargıtay, bu tür durumlarda teknik incelemelerin esas alınacağını, yalnızca gözleme dayalı raporların yeterli olmadığını vurgulamıştır.
10. Toprağın Kasten Kirletilmesi Suçunda Bilirkişi Raporu Alma Zorunluluğu
Toprağın kirlenip kirlenmediğinin ispatı için mutlaka bilirkişi raporu alınmalıdır. Yargıtay, yalnızca çevre denetim tutanaklarıyla verilen mahkûmiyet kararlarını eksik inceleme olarak görmüş ve bozmuştur.
11. Araba Yıkama Suyunun Toprağa Bırakılarak Çevrenin Kasten Kirletilmesi
Araba yıkama işleminden kaynaklanan atık suyun toprağa verilmesi, eğer petrol türevi madde içermiyorsa suç oluşturmaz. Yargıtay, bu tür durumlarda atığın niteliğinin belirlenmesinin zorunlu olduğuna dikkat çekmiştir.
12. Hayvan Pisliğinin Çevreyi Kirletmesi
Ahırların bakımsız bırakılması ve dışkıların çevreye bırakılması, doğrudan suç sayılmamaktadır. Ancak bu durum çevre mevzuatına aykırılık teşkil ederse idari yaptırımlar uygulanabilir.
13. Çöp ve Moloz Atmak Suretiyle Çevrenin Kasten Kirletilmesi ve İdari Para Cezası Yaptırımı
İnşaat yıkıntılarının veya evsel atıkların toprağa bırakılması bazı hallerde idari para cezası yaptırımı doğurur. Yargıtay, atığın niteliğine göre ceza hukuku sorumluluğu ile idari yaptırım arasındaki ayrımı netleştirmiştir.
14. Atıkların Niteliğine İlişkin Bilgi ve Belge Tespiti ile Denetime Elverişli Rapor Alınması
Atıkların suç teşkil edip etmediğinin belirlenmesi için mutlaka bilimsel yöntemlerle hazırlanmış bilirkişi raporuna ihtiyaç vardır. Yargıtay, niteliği belirsiz atıklar için verilen mahkûmiyetleri bozmuştur.
15. Dumanın Emisyon Ölçümü Yapılmadan Çevreyi Kasten Kirletme Suçu İspatlanamaz
Sanayi bacalarından çıkan yoğun duman, emisyon ölçümü yapılmadan suçun ispatı için yeterli değildir. Yargıtay, gözleme dayalı tespitlerin ceza sorumluluğu doğurmayacağını, mutlaka ölçüm yapılması gerektiğini karara bağlamıştır.
Avukat Fatih Tahancı, 2015 yılında Hukuk Fakültesini tam burslu, onur öğrencisi olarak Ankara’da tamamlamıştır. Avukatlık stajını Ankara Barosu nezdinde; ceza hukuku, sigorta hukuku, tazminat hukuku, iş hukuku, icra hukuku ve idare hukuku konularına odaklanmış çeşitli avukatlık bürolarında staj yaparak tamamlamıştır. Avukat Fatih Tahancı Çankaya/Ankara’da bulunan Tahancı Hukuk Bürosu’nda avukatlık faaliyeti göstermektedir.