Ceza Hukuku, Emsal Kararlar - İçtihatlar

Yargıtay: Çocuğun Cinsel İstismarı – Kesin ve İnandırıcı Delil – Beraat

Yargıtay Çocuğun Cinsel İstismarı - Kesin ve İnandırıcı Delil - Beraat - tahanci.av.tr

Çocuğun cinsel istismarı, Türk Ceza Kanunu’nda ağır yaptırımlara bağlanmış en hassas suç tiplerinden biridir. Bu tür suçların yargılama süreçleri, hem mağdurun korunması hem de sanığın adil yargılanma hakkının gözetilmesi bakımından titizlik gerektirir. Yargıtay içtihatlarında, çocuğun cinsel istismarı suçuna ilişkin verilen kararların en önemli kriteri, “kesin ve inandırıcı delil” ilkesidir. Ceza yargılamasında yalnızca ihtimallere veya soyut beyanlara dayanarak mahkûmiyet kararı verilemez; suçun sabit olması için şüpheye yer vermeyecek derecede açık ve güvenilir delillerin bulunması gerekir.

Yargıtay, bu ilkenin altını çizerek, çoğu zaman mağdurun beyanının delil değerini değerlendirmekte; ancak bu beyanın tek başına mahkûmiyet için yeterli olabilmesi için tutarlı, hayatın olağan akışına uygun, çelişkisiz ve somut vakıalara dayalı olmasını şart koşmaktadır. Aksi durumda, ceza muhakemesinin en temel ilkelerinden olan “şüpheden sanık yararlanır” kuralı gereğince beraat kararı verilmesi zorunludur.

Bu nedenle, Yargıtay uygulamalarında, çocuğun cinsel istismarı suçunda delillerin bütünsel olarak değerlendirilmesi, teknik raporlar, tanık anlatımları ve mağdurun beyanları arasında çelişki olmaması büyük önem arz etmektedir. Mahkemeler, yalnızca iddialara dayanarak değil, vicdani kanaati kesin olarak destekleyen delillere ulaşıldığında hüküm kurmalıdır.

Buradan hareketle, çalışmamızda “Yargıtay: Çocuğun Cinsel İstismarı – Kesin ve İnandırıcı Delil – Beraat” konusunu ele alacak, cinsel suçlarda ispatın özelliklerini, mağdur beyanının delil değerini ve Yargıtay’ın bu konudaki emsal kararlarını inceleyeceğiz.

Cinsel Suçlarda İspat

Cinsel suçlarda ispat, ceza muhakemesi hukukunun en hassas alanlarından birini oluşturur. Bu suçlar çoğu zaman mağdur ile fail arasında ve üçüncü kişilerden uzak şekilde gerçekleştiği için, maddi gerçeğin ortaya çıkarılması zorlu bir süreçtir. Yargıtay uygulamalarında da görüldüğü üzere, cinsel suçlarda ispat yalnızca klasik delillere değil, aynı zamanda mağdurun anlatımının güvenilirliğine dayalıdır.

Cinsel suçlar kapsamında değerlendirilen başlıca suç tipleri şunlardır:

  • Cinsel saldırı suçu (TCK m.102)
  • Çocuğun cinsel istismarı suçu (TCK m.103)
  • Cinsel taciz suçu (TCK m.105)
  • Reşit olmayanla cinsel ilişki suçu (TCK m.104)

Bu suçların ispatında, tanık beyanı, kamera kaydı veya fiziki delillerin çoğu zaman bulunmaması sebebiyle, mahkemeler mağdurun beyanına özel önem atfetmektedir. Ancak bu durum, mağdur beyanının her koşulda tek başına mahkûmiyet için yeterli olduğu anlamına gelmez.

Ceza yargılamasında dikkate alınan üç temel delil kategorisi vardır:

  • Beyan delili: Mağdur, sanık veya tanıkların sözlü anlatımları.
  • Belge delili: Yazılı evraklar, mektuplar veya sanığa ait kayıtlar.
  • Belirti delili: Olay yeri inceleme bulguları, DNA, adli tıp raporları, telefon kayıtları veya video görüntüleri.

Mahkeme, bu delillerin tamamını vicdani kanaat sistemi çerçevesinde değerlendirir. Yargıtay’ın yerleşik kararlarında, mağdurun beyanı hayatın olağan akışına uygun, çelişkisiz ve teknik delillerle örtüşüyorsa yüksek delil değeri taşır. Ancak mağdur beyanı tek başına ve başka delillerle desteklenmiyorsa, “her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil” standardı sağlanmadığından sanığın beraati gündeme gelir.

Cinsel Suçlarda Mağdur Beyanının Delil Değeri

Cinsel suçlarda mağdur beyanı, çoğu zaman davanın en önemli ve hatta tek dayanağı olabilmektedir. Çünkü bu tür suçlar genellikle kapalı ortamlarda, üçüncü kişilerin bulunmadığı durumlarda gerçekleşir. Tanıkların olmaması, teknik delillerin sınırlı olması, kamera veya ses kaydı gibi somut unsurların nadiren bulunması sebebiyle, mağdurun anlatımı yargılamada belirleyici hale gelir.

Yargıtay, mağdur beyanına mutlak üstünlük tanımamakta, ancak bazı koşullar altında beyanı güçlü bir delil kabul etmektedir. Bu koşullar şunlardır:

  • Tutarlılık: Mağdurun ifadeleri farklı aşamalarda değişiklik göstermemelidir.
  • Hayatın olağan akışına uygunluk: Beyan, günlük yaşamın mantığına aykırı olmamalıdır.
  • Samimiyet ve doğal anlatım: Zorlama, ezber veya yönlendirilmiş izlenimi doğurmamalıdır.
  • Başka delillerle desteklenmesi: Özellikle adli raporlar, tanık anlatımları veya belirti delilleri ile uyumlu olmalıdır.

Yargıtay kararlarında, iftira amacıyla beyanda bulunma ihtimali, taraflar arasındaki önceden var olan husumet veya çelişkili ifadeler bulunduğunda mağdur beyanının tek başına mahkûmiyet için yeterli olmadığı vurgulanmaktadır. Bu durumda, “şüpheden sanık yararlanır” ilkesi devreye girer ve beraat kararı verilir.

Buna karşılık, mağdurun beyanı samimi, istikrarlı, yaşına uygun, somut olaylarla örtüşen ve teknik bulgularla çelişmeyen nitelikteyse, Yargıtay bu beyanı mahkûmiyet için yeterli görmektedir.

Mağdurun Şikayetini/İfadesini (Beyanını) Geri Alması

Çocuğun cinsel istismarı ve benzeri cinsel suçlarda mağdurun, soruşturma veya kovuşturma aşamasında ilk ifadesinden farklı şekilde beyanda bulunması veya şikayetini geri alması sıkça karşılaşılan bir durumdur. Yargıtay kararlarına göre, mağdurun beyanındaki değişiklikler tek başına sanığın beraati için yeterli değildir.

Özellikle, mağdurun olayın hemen ardından verdiği ilk ifadeler, daha sonraki geri alma veya değiştirme yönündeki beyanlara kıyasla daha yüksek delil değeri taşır. Bunun nedeni, ilk anlatımların olayın sıcağı sıcağına yapılması ve yönlendirilme ihtimalinin daha düşük olmasıdır.

Yargıtay uygulamalarında;

  • Mağdurun ilk ifadesi tanık beyanları, adli raporlar ve diğer delillerle destekleniyorsa, sonradan verilen geri alma beyanları dikkate alınmaz.
  • Mağdurun ilk ifadesinin samimi, tutarlı ve somut bulgularla uyumlu olması halinde, geri almanın sebebinin sanığı korumak ya da sosyal baskılardan kaçınmak olabileceği kabul edilir.
  • Buna karşılık, mağdurun beyanlarının tüm aşamalarda çelişkili olması ve delillerle desteklenmemesi halinde, yalnızca ilk ifadelere dayanılarak mahkûmiyet hükmü kurulamaz.

Dolayısıyla, mağdurun şikâyetini geri alması tek başına beraat sebebi sayılmamakta; tüm dosya kapsamı, adli raporlar ve tanık anlatımları ile birlikte değerlendirilerek karar verilmektedir.

Birden Fazla Mağdure Beyanının Tutarlı Olması

Çocuğun cinsel istismarı ve diğer cinsel suçlarda birden fazla mağdurun bulunması halinde, mağdurların ifadelerinin birbiriyle örtüşmesi ve tutarlılık göstermesi Yargıtay tarafından güçlü bir delil kabul edilmektedir. Çünkü birbirinden bağımsız mağdurların aynı fail hakkında benzer anlatımlar yapması, beyanların güvenilirliğini artırmaktadır.

Yargıtay’ın bu konudaki kararlarına göre:

  • Birden fazla mağdurun anlatımları birbirini doğruluyor ve olayın akışıyla uyum sağlıyorsa, bu durum mahkûmiyet için yeterli delil olarak değerlendirilebilir.
  • Mağdurların ifadeleri arasında esaslı çelişki bulunmaması gerekir. Küçük farklılıklar doğal kabul edilirken, olayın özüne ilişkin farklılıklar delil değerini düşürür.
  • Mağdurların beyanlarının, tanık ifadeleri veya yazılı delillerle desteklenmesi halinde mahkûmiyet kararı daha güçlü temele oturur.
  • Failin, mağdurların iftira atmalarını gerektirecek geçerli bir neden ortaya koyamaması da Yargıtay tarafından önemsenen bir kriterdir.

Mağdurenin Olaydan Hemen Sonra Başından Geçenleri Tanıklara Anlatması

Cinsel suçlarda mağdurun olayı hemen yakın çevresine aktarması, Yargıtay’ın delil değerlendirmesinde önemli bir kriterdir. Çünkü olayın sıcağı sıcağına üçüncü kişilere yapılan anlatımlar, beyanın doğruluğunu destekleyen güçlü bir yan delil niteliği taşır.

Yargıtay içtihatlarına göre:

  • Mağdurun, olaydan sonra kısa süre içinde anne, baba, arkadaş veya yakın çevresine durumu anlatması, anlatımın samimiyetini ve güvenilirliğini artırır.
  • Tanıkların, mağdurun olayı kendilerine aktardıklarını doğrulamaları, mağdur beyanını destekleyen ek bir delil olarak kabul edilir.
  • Bu durum, özellikle çocuğun yaşı küçükse ve olayın etkisi altında kaldığı anlaşılıyorsa daha da güçlü bir delil sayılır.
  • Mağdurun anlatımında zaman, mekân ve olay örgüsü açısından çelişki olmaması gerekir; aksi durumda delil değeri zayıflar.

Yargıtay uygulamasında, mağdurun ilk aşamada tanıklara anlattıkları ile sonraki aşamalardaki ifadeleri arasında uyum varsa, bu beyanların güvenilir olduğu kabul edilmekte; mahkeme, bu kriteri göz önünde bulundurarak hüküm kurmaktadır.

İftira Atmak İçin Husumeti Bulunmayan Mağdurenin Beyanı

Çocuğun cinsel istismarı davalarında, mağdurun beyanının güvenilirliği değerlendirilirken taraflar arasındaki olası husumet de dikkate alınır. Yargıtay içtihatlarında, mağdurun sanığı önceden tanımaması veya sanığa iftira atmasını gerektirecek bir sebebinin bulunmaması halinde, mağdurun ifadelerine yüksek delil değeri tanınmaktadır.

Yargıtay kararlarında öne çıkan noktalar:

  • Taraflar arasında husumet yoksa, mağdurun onur ve namusunu ilgilendiren bir konuda sanığa iftira atması için makul bir gerekçe olmadığı kabul edilir.
  • Bu durumda, mağdurun istikrarlı, samimi ve hayatın olağan akışına uygun anlatımları tek başına dahi mahkûmiyet için yeterli görülebilir.
  • Ancak mağdurun ifadeleri çelişkili, soyut veya teknik delillerle uyumsuz ise, yalnızca “husumet bulunmaması” gerekçesiyle mahkûmiyet kararı verilemez.
  • Özellikle çocuk mağdurlar bakımından, yaşına uygun olmayacak ayrıntılı anlatımların yer alması da beyanın inandırıcılığını güçlendiren bir faktör olarak değerlendirilir.

Mağdurenin Çelişkili Beyanları ve Husumet Olgusu

Çocuğun cinsel istismarı davalarında mağdurun ifadelerindeki tutarlılık, Yargıtay tarafından en önemli delil değerlendirme ölçütlerinden biri kabul edilmektedir. Eğer mağdurun anlatımları farklı aşamalarda değişiklik gösteriyor veya çelişkili bir nitelik taşıyorsa, bu beyan tek başına mahkûmiyet için yeterli görülmemektedir.

Yargıtay kararlarına göre:

  • Mağdurun ifadeleri arasında önemli çelişkiler varsa, bu durum beyanın güvenilirliğini zedeler.
  • Fail ile mağdur arasında önceden husumet bulunması halinde, mağdurun iddialarına ihtiyatla yaklaşılır. Çünkü bu tür davalarda husumet, iftira atma ihtimalini artıran bir unsur olarak değerlendirilir.
  • Mağdurun iddiasını destekleyen bağımsız tanık beyanı veya teknik delil bulunmadığında, yalnızca çelişkili beyanlara dayanılarak mahkûmiyet kararı verilemez.
  • Böyle bir durumda Yargıtay, “her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil” bulunmadığı gerekçesiyle beraat kararı verilmesi gerektiğini vurgular.

Aradan Uzun Zaman Geçmesine Rağmen Şikayet Etmeme

Çocuğun cinsel istismarı suçlarında mağdurun olayı hemen şikayet etmemesi, delil değerlendirmesinde Yargıtay tarafından dikkate alınan önemli bir husustur. Ceza yargılamasında olay ile şikayet arasındaki zaman farkı, mağdur beyanının güvenilirliğini doğrudan etkileyebilir.

Yargıtay içtihatlarında şu noktalar öne çıkmaktadır:

  • Cinsel istismar mağduru çocukların psikolojik travma, korku veya baskı nedeniyle hemen şikayet edememesi anlaşılır bir durum olarak kabul edilebilmektedir. Ancak olaydan yıllar sonra yapılan başvurularda, beyanın güvenilirliği ayrıca incelenir.
  • Uzun süre sessiz kalınmasının makul bir açıklaması yoksa, bu durum şikayetin doğruluğunu tartışmalı hale getirir.
  • Olaydan uzun zaman geçtikten sonra yapılan şikayetlerde, mahkeme yalnızca mağdurun beyanına dayanarak mahkûmiyet kararı veremez; mutlaka somut ve destekleyici deliller aranır.
  • Yargıtay, özellikle delil bulunmadığı ve mağdurun beyanları çelişkili olduğu durumlarda, “şüpheden sanık yararlanır” ilkesi gereğince beraat kararı verilmesi gerektiğini vurgulamaktadır.

Mağdur Beyanının Tutarlı Olması, İftira ve Husumet Konusunda Sanığın Açıklama Getirememesi

Çocuğun cinsel istismarı davalarında mağdurun beyanı, sanığın iftira atılmasını gerektiren somut bir sebep gösterememesi halinde yüksek delil değeri taşımaktadır. Yargıtay kararlarında, mağdurun istikrarlı anlatımlarının sanığın çelişkili savunmaları karşısında daha inandırıcı kabul edilebileceği vurgulanmaktadır.

Öne çıkan kriterler şunlardır:

  • Mağdurun beyanı istikrarlı ise, yani soruşturma ve kovuşturma aşamalarında çelişki göstermiyorsa, mahkeme bu beyana yüksek delil değeri atfeder.
  • Sanık, mağdurun iftira atmasını gerektiren makul bir sebep gösterememişse, mağdurun anlatımları mahkûmiyet için yeterli kabul edilebilir.
  • Mağdurun şikâyetini kısa sürede yapması ve olayın adli mercilere hızlı şekilde intikal etmesi, anlatımın güvenilirliğini artırır.
  • Buna karşılık, sanığın tutarlı ve destekleyici tanık beyanları ile doğrulanan savunmaları varsa, mağdurun iddiaları tek başına yeterli olmayabilir.

Yargıtay uygulamalarında, mağdurun iftira için bir gerekçesinin bulunmaması, samimi ve uyumlu beyanları ile birleştiğinde, mahkeme kararlarında belirleyici rol oynamaktadır. Ancak her durumda, kesin ve inandırıcı delil aranması gerektiği unutulmamalıdır.

Mağdure Beyanının Aşamalarda Çelişkili Olması ve Sanık Beyanının Tutarlılığı

Çocuğun cinsel istismarı davalarında Yargıtay’ın dikkat çektiği en önemli konulardan biri, mağdurun beyanlarının farklı aşamalarda değişiklik göstermesidir. Mağdurun ifadeleri arasında ciddi çelişkiler olması halinde, bu beyanlar tek başına mahkûmiyet için yeterli görülmemektedir.

Yargıtay içtihatlarında öne çıkan noktalar şunlardır:

  • Mağdurun, olayın farklı aşamalarında birbirinden farklı anlatımlar yapması, beyanın güvenilirliğini zayıflatır.
  • Buna karşılık, sanığın savunmalarının tüm aşamalarda tutarlı olması ve tanık beyanlarıyla desteklenmesi halinde, şüphe sanık lehine değerlendirilir.
  • Ceza yargılamasında “şüpheden sanık yararlanır” ilkesi geçerli olduğundan, çelişkili mağdur beyanı tek başına mahkûmiyet için yeterli sayılmaz.
  • Eğer mağdurun anlatımları, olayın ayrıntıları bakımından belirsiz, soyut ve teknik delillerle çelişkili ise, mahkemenin beraat kararı vermesi gerekir.

Müşteki Beyanının Delil Değeri

Çocuğun cinsel istismarı ve diğer cinsel suçlarda çoğu zaman somut delillerin elde edilmesi güçtür. Bu nedenle, müştekinin (mağdurun) beyanı davada kritik önem taşır. Ancak Yargıtay, müşteki beyanının delil değeri konusunda hassas bir denge gözetmektedir.

Öne çıkan hususlar şunlardır:

  • Tek başına müşteki beyanı, bazı durumlarda mahkûmiyet için yeterli olabilir. Ancak bunun için beyanın çelişkisiz, tutarlı, hayatın olağan akışına uygun ve samimi olması gerekir.
  • Eğer müşteki beyanı başka delillerle desteklenmiyorsa, bu durumda şüpheden sanık yararlanır ilkesi devreye girer.
  • Müşteki beyanı ile olay yeri bulguları, adli raporlar veya tanık anlatımları arasında uyum bulunması, delil değerini artırır.
  • Buna karşılık, müştekinin beyanlarının değişmesi, kendi içinde çelişkiler barındırması veya husumet şüphesi uyandırması halinde, yalnızca bu beyana dayanılarak mahkûmiyet kararı verilemez.
  • Yargıtay ayrıca, müştekinin beyanının akla, mantığa ve fen bilgisine aykırı olmaması gerektiğini vurgulamaktadır.

Aradan Uzun Zaman Geçen Olayda Mağdurun Çelişkili Beyanı

Çocuğun cinsel istismarı suçlarında şikâyetin olaydan uzun süre sonra yapılması, Yargıtay’ın değerlendirmelerinde önemli bir kriterdir. Aradan yıllar geçtikten sonra yapılan başvurularda, mağdurun beyanlarının çelişkili olması halinde bu ifadeler tek başına mahkûmiyet için yeterli kabul edilmemektedir.

Yargıtay kararlarında öne çıkan ilkeler:

  • Olayın üzerinden uzun süre geçmesine rağmen şikâyetçi olunmaması, beyanın güvenilirliğini zayıflatır.
  • Mağdurun ifadeleri farklı aşamalarda birbirini tutmuyorsa, bu çelişkiler mahkemenin vicdani kanaatini olumsuz etkiler.
  • Sanığın savunmaları istikrarlı ve çelişkisizse, şüphe sanık lehine yorumlanır.
  • Ceza muhakemesinde “in dubio pro reo” – şüpheden sanık yararlanır ilkesi gereğince, her türlü kuşkudan uzak kesin ve inandırıcı delil bulunmadıkça mahkûmiyet kararı verilemez.
  • Yargıtay, uzun zaman sonra ortaya atılan ve çelişkiler içeren mağdur beyanlarının desteklenmediği durumlarda beraat kararını bozma nedeni olarak kabul etmektedir.

Mağdur ve Şüphelinin Aynı Cinste Olması Halinde Beraat Kararı

Çocuğun cinsel istismarı ve diğer cinsel suçlarda mağdur ile sanığın aynı cinsten olması, olayın değerlendirilmesinde farklı tartışmalara yol açabilmektedir. Yargıtay uygulamalarında, bu tür davalarda da genel ispat ilkeleri geçerlidir ve kesin ve inandırıcı delil bulunmadıkça mahkûmiyet kararı verilemez.

Yargıtay’ın kararlarında şu noktalar öne çıkmaktadır:

  • Mağdurun soyut beyanı dışında somut, teknik ya da görgüye dayalı delil bulunmuyorsa, yalnızca aynı koğuşta kalmak veya yakın temas ihtimali mahkûmiyet için yeterli değildir.
  • Ceza yargılamasında amaç, maddi gerçeğin hiçbir şüpheye yer vermeyecek şekilde ortaya çıkarılmasıdır. Bu nedenle, tanık beyanı veya bilimsel bulgularla desteklenmeyen iddialar sanığın aleyhine kullanılamaz.
  • Yargıtay, bu tür olaylarda “şüpheden sanık yararlanır” ilkesine sıkı şekilde bağlı kalmakta ve sanığın beraatine karar verilmesini yerinde bulmaktadır.
  • Özellikle kapalı alanlarda yaşanan olaylarda, mağdurun iddiası üçüncü kişilerce doğrulanamıyor ve teknik delillerle desteklenmiyorsa, mahkûmiyet yerine beraat kararı verilmesi gerektiği kabul edilmektedir.

Mağdurun Beyanını Genişleterek Çelişki Yaratması

Çocuğun cinsel istismarı davalarında mağdurun ilk beyanı ile sonraki aşamalarda verdiği ifadeler arasında farklar bulunması, Yargıtay tarafından dikkatle değerlendirilmektedir. Özellikle mağdurun olayı daha sonra genişletmesi, yeni ayrıntılar eklemesi veya farklı bir senaryo ortaya koyması halinde, bu durum beyanın güvenilirliğini zedeleyebilir.

Yargıtay kararlarında öne çıkan hususlar:

  • Mağdurun ilk aşamada anlattıkları ile sonraki ifadeleri arasında esaslı farklılıklar varsa, bu çelişkiler mahkeme kararında şüphe doğurur.
  • Özellikle olayın türü, zamanı, eylem biçimi gibi temel unsurlardaki değişiklikler, mağdur beyanının inandırıcılığını zayıflatır.
  • Eğer mağdurun eklediği ayrıntılar teknik delillerle desteklenmiyorsa, mahkeme bu beyanı mahkûmiyet için yeterli kabul etmez.
  • Ceza muhakemesinin temel ilkesi olan “şüpheden sanık yararlanır” kuralı gereğince, çelişkili beyanların olduğu dosyalarda beraat kararı verilmesi gerekir.

Kovuşturma Aşamasında Mağdurenin Çelişkili Beyanları

Çocuğun cinsel istismarı suçuna ilişkin davalarda, mağdurun kovuşturma aşamasında verdiği ifadelerin değişiklik göstermesi ve çelişkili hale gelmesi, Yargıtay tarafından mahkûmiyetin dayanağı olarak kabul edilmemektedir.

Yargıtay içtihatlarında öne çıkan hususlar:

  • Mağdurun soruşturma evresindeki beyanları ile kovuşturma aşamasındaki beyanları arasında uyumsuzluk bulunması, ifadenin güvenilirliğini zayıflatır.
  • Sanığın tüm aşamalarda tutarlı bir savunma yapması ve bu savunmanın dosyadaki diğer delillerle desteklenmesi halinde, çelişkili mağdur beyanı tek başına mahkûmiyet için yeterli değildir.
  • Yargıtay, bu gibi durumlarda “her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil” kriterinin gerçekleşmediğini kabul etmekte ve beraat yönünde karar verilmesi gerektiğini belirtmektedir.
  • Özellikle mağdurun ifadeleri soyut nitelikte kalıyorsa ve sanığın zor kullanıp kullanmadığına ilişkin net açıklamalar içermiyorsa, bu tür beyanlara dayanarak ceza verilmesi hukuka aykırıdır.

Cinsel Suçlarda Mağdur Beyanının Delil Değeri Yargıtay Kararları

Yargıtay, çocuğun cinsel istismarı ve diğer cinsel suçlara ilişkin davalarda mağdur beyanının nasıl değerlendirilmesi gerektiğini ayrıntılı şekilde ortaya koymuştur. Bu kararlar, mahkemelerin hangi kriterlere göre hüküm kurması gerektiğini açıklığa kavuşturmaktadır.

Yargıtay içtihatlarına göre;

  • Mağdurun şikâyet süresi, olaydan makul bir zaman sonra gerçekleşmelidir. Çok uzun süre sonra yapılan başvurular, olayın özelliklerine göre delil değerini azaltabilir.
  • Mağdurun sanığı tanıyıp tanımaması önemlidir. Daha önce tanımadığı kişiye iftira atması için geçerli sebep bulunmayan mağdurun beyanı güçlü kabul edilir.
  • Fail ile mağdur arasında husumet varsa, mağdurun beyanına tek başına dayanılarak mahkûmiyet kararı verilemez.
  • Beyanların hayatın olağan akışına uygun, çelişkisiz ve istikrarlı olması aranır. Çelişkili veya soyut anlatımlar, delil değerini ortadan kaldırır.
  • Teknik raporlar ile mağdur beyanının çelişmemesi gerekir. Adli tıp raporları veya diğer bilimsel bulgularla uyumsuz anlatımlar mahkûmiyet için yeterli sayılmaz.
  • Mağdurun yaşı ve bilgi düzeyi, beyanın inandırıcılığını etkiler. Yaşına göre bilmesi mümkün olmayan ayrıntıları anlatan bir çocuğun ifadesi inandırıcı kabul edilebilir.
  • Mağdurun olayı hemen yakınlarına anlatması ve bu anlatımların tanıklarca doğrulanması, beyanın değerini artırır.

Yargıtay, tüm bu unsurların bir arada değerlendirilmesi gerektiğini vurgulamaktadır. Aksi durumda, yalnızca soyut beyanlara dayalı mahkûmiyet kararları, bozma nedeni olarak görülmektedir.

Y03argıtay 14. Ceza Dairesi         2018/5884 E.  ,  2018/7687 K.
(Yargıtay: Çocuğun Cinsel İstismarı – Kesin ve İnandırıcı Delil – Beraat)

  •  

“İçtihat Metni”

MAHKEMESİ :Ağır Ceza Mahkemesi
SUÇ : Beden veya ruh sağlığını bozacak şekilde çocuğun basit cinsel istismarı (iki kez), kişiyi hürriyetinden yoksun kılma (iki kez)
HÜKÜM : Çocuğun basit cinsel istismarı (iki kez) ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma (iki kez) suçlarından mahkumiyet

İlk derece mahkemesince verilen hükümlerin sanık müdafii ile katılan Bakanlık vekili tarafından temyiz edilmesi ve sanık müdafiince incelemenin duruşmalı yapılmasının talep edilmesi üzerine, dosya Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığından tebliğname ile Daireye gönderilmekle, belirlenen tarihte sanık müdafiin yerinde görülen talebine istinaden duruşmalı yapılan incelemede gereği düşünüldü:

Adli Tıp Kurumu 6. İhtisas Kurulunun 21.04.2014 tarihli raporları uyarınca kendilerinde hafif derecede zeka geriliği saptanan mağdurelerin aşamalarda kendi içinde ve birbirleriyle çelişen ve değişen anlatımları, savunma, mağdurelerin istismar eylemlerinin gerçekleştiğini bildirdikleri yerlerde mahkemece yapılan keşif sonucunda düzenlenen bilirkişi raporunun içeriği, mağdurelerin kollukta beyanları alınırken kayda alınan CD’lere ilişkin düzenlenen çözüm tutanağı, mağdure Zübeyde Nur’un babası Ahmet’in 01.03.2016 tarihli şikayetten vazgeçme dilekçesi ve tüm dosya kapsamı nazara alındığında, sanığın atılı suçları işlediği hususunda cezalandırılmasına yeter, her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı gözetilerek beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi,

Kanuna aykırı, sanık müdafii ve katılan Bakanlık vekilinin temyiz itirazları ile sanık müdafiin duruşmalı inceleme sırasındaki sözlü savunması bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükümlerin 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 24.12.2018 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir