İşkence Suçu TCK 94 95 Şartları ve Cezası
İşkence suçu TCK 94–95; kamu görevlisinin, sistematik ve belli bir süreye yayılan eylemlerle bir kişiye insan onuruyla bağdaşmayan davranışlarda bulunması, mağdurun bedensel/ruhsal acı çekmesine, algılama veya irade yeteneğinin etkilenmesine ya da aşağılanmasına yol açması hâlinde oluşan, şikâyete tabi olmayan ve zamanaşımı işlemeyen ağır bir suç tipidir. Bu suç, ani ve tekil hareketlerle ortaya çıkan fiillerden ayrılır; örneğin tek seferlik darp çoğu zaman kasten yaralama, kamu görevlisi olmayanın sistematik kötü muamelesi ise eziyet suçu kapsamında değerlendirilir. TCK 94 temel işkence suçunu, TCK 95 ise neticesi sebebiyle ağırlaşmış işkence hâllerini ve cezada artırım sebeplerini düzenler. Uygulamada; çocuk, gebe veya kendini savunamayacak durumdaki kişilere yönelme, cinsel yönden taciz niteliği, avukata veya kamu görevlisine görevinden dolayı işlenme gibi nitelikli durumlar cezayı artırır. Bu nedenle İşkence suçu TCK 94 95 şartları ve cezası incelenirken, fiilin faili, mağduru, süreklilik-sistematiklik, insan onuruna aykırılık ve ağırlaşmış neticeler bakımından bütüncül bir değerlendirme yapılmalıdır.
İşkence Suçu Nedir? (TCK 94)
İşkence suçu (TCK 94); kamu görevlisinin, sistematik ve belli bir süreç içinde, bir kişiye insan onuruyla bağdaşmayan davranışlarda bulunarak onun bedensel veya ruhsal acı çekmesine, algılama/irade yeteneğinin etkilenmesine ya da aşağılanmasına yol açmasıyla oluşur. Suç, tek seferlik ve ani hareketlerden ayrılır; böyle tekil eylemler çoğu durumda kasten yaralama, kamu görevlisi olmayan failler bakımından ise eziyet suçu kapsamında değerlendirilir.
Fail bakımından kural, kamu görevlisi olmaktır; ancak işlenişe iştirak eden kamu görevlisi olmayan kişiler de fail gibi cezalandırılır. İhmali davranışla (örneğin amirin görüp engel olmaması) işlenmesi hâlinde de cezada indirim yapılmaz. Suçun mağduru yalnızca şüpheli veya sanık değildir; tanık, müşteki ya da başka bir kamu görevlisi de mağdur olabilir.
Mekân ve bağlam sınırlı değildir: karakol, nezarethane, ceza infaz kurumu, sevk aracı, açık alan veya idari bina gibi her yerde işlenebilir. Amaç da belirleyici değildir; itiraf almak, disiplin sağlamak, cezalandırmak, korkutmak gibi saiklerle yapılan eylemler aynı kapsamdadır.
Kast yönünden özel kast aranmaz; genel kast yeterlidir. İşkence suçunu TCK 94 düzenler; nitelikli hâller (ör. çocuğa, gebeye, kendini savunamayacak durumdakine, avukata ya da kamu görevlisine görevi nedeniyle karşı işlenmesi) ve cinsel yönden taciz niteliği cezayı artırır. Ayrıca işkence yasağı mutlak olup, hukuka uygunluk nedenleri bu alanda son derece dar yorumlanır; “görev icabı zor kullanma” sınırını aşan, aşağılayıcı ve acı verici davranışlar işkence kapsamında değerlendirilir.
Delillendirme çoğu kez tıbbi raporlar, kamera kayıtları, nezarethane giriş-çıkış tutanakları, tanık beyanları, iletişim ve sevk kayıtları ile yapılır. Değerlendirmede süreklilik-sistematiklik, yoğun acı/elem, aşağılama ve irade-algı etkisi birlikte ele alınır.
İşkence Suçunun Unsurları Nelerdir?
İşkence suçu, serbest hareketli suçlar arasında yer almakta olup, kanunda fiiller tek tek sayılmamış, bunun yerine genel ölçütler belirlenmiştir. TCK 94 kapsamında bir fiilin işkence olarak nitelendirilebilmesi için şu temel unsurların bulunması gerekir:
- Failin kamu görevlisi olması: Suç yalnızca kamu görevlisi tarafından işlenebilir. Ancak işlenişe yardım eden veya azmettiren kamu görevlisi olmayan kişiler de fail gibi cezalandırılır.
- Fiilin süreklilik arz etmesi: Tek seferlik ani davranışlar işkence suçunu oluşturmaz. Eylemler, sistematik ve süreçsel şekilde devam etmelidir.
- İnsan onuruyla bağdaşmayan davranış: Mağdurun bedensel/ruhsal acı çekmesine, irade veya algısının etkilenmesine ya da aşağılanmasına yol açan davranışlar işkence sayılır.
- Genel kast yeterliliği: İşkence suçunun oluşması için failin özel bir amaç gütmesine gerek yoktur; bilerek ve isteyerek yapılan fiil suçun oluşması için yeterlidir.
Korunan hukuki değer, yalnızca mağdurun beden ve ruh sağlığı değil, aynı zamanda insan onurunun mutlak korunmasıdır. Ayrıca işkencenin, kişinin özgür iradesini ortadan kaldırarak gerçeğe aykırı beyanlarda bulunmasına neden olması, ceza muhakemesinin adil yürütülmesini engelleyen bir yönü de vardır. Bu sebeple işkence, ceza hukukunda özel olarak düzenlenmiş ve ağır yaptırımlara bağlanmıştır.
Özetle, işkence suçu TCK 94 95 şartları ve cezası kapsamında, fiilin sistematik, insan onurunu zedeleyen, acı veren ve kamu görevlisi eliyle işlenen bir davranış olması gerekir.
Suçun Maddi Unsuru
İşkence suçunun maddi unsuru, bir kişiye karşı insan onuruyla bağdaşmayan ve onun bedensel ya da ruhsal acı çekmesine, algılama veya irade yeteneğinin etkilenmesine veya aşağılanmasına neden olacak davranışlarda bulunulmasıdır.
Bu kapsamda:
- Fiillerin niteliği: Tokat atma, hakaret etme, tehdit, cinsel taciz, aç bırakma, uyutmama, soğuk/sıcak ortama maruz bırakma, falaka veya benzeri yöntemler tek başına farklı suçları oluşturabilir. Ancak bu eylemler sistematik biçimde ve süreçsel olarak işlendiğinde işkence suçunu meydana getirir.
- Süreklilik: Tek seferlik eylemler kural olarak yaralama ya da hakaret gibi suçlar kapsamında değerlendirilir. İşkencenin ayırt edici yönü, fiillerin süreklilik göstermesi ve mağdurun ruhsal/bedensel bütünlüğünü ciddi şekilde etkilemesidir.
- Etki boyutu: İşkencenin mağdur üzerinde bıraktığı psikolojik ve fiziksel izler uzun vadeli olabilir. Bu yönüyle işkence, kasten yaralamadan daha ağır sonuçlar doğurur ve cezası da daha yüksektir.
Dolayısıyla, işkence suçunun maddi unsuru yalnızca fiilin varlığı ile değil, bu fiilin süreçsel işlenişi ve mağdurun insan onurunu zedeleyici niteliği ile ortaya çıkar.
Suçun Mağduru
İşkence suçunun mağduru, yalnızca suç şüphesi altındaki kişilerle sınırlı değildir. Tanık, müşteki, hatta başka bir kamu görevlisi de işkence suçunun mağduru olabilir. Önemli olan, mağdurun kamu görevlisinin yetkisi veya nüfuzu altında bulunması ve işkence niteliğinde davranışlara maruz kalmasıdır.
- Soruşturma ve kovuşturma aşamasında şüpheli/sanıklar, işkenceye en sık maruz kalan gruplardan biridir.
- Tanıklar veya üçüncü kişiler, olayla ilgileri sebebiyle baskı altına alınmak amacıyla işkenceye uğrayabilir.
- Kamu görevlileri, ast-üst ilişkisi veya görev sırasında maruz kaldıkları kötü muamele nedeniyle işkence suçunun mağduru olabilir.
Bu yönüyle TCK 94, mağdur kavramını geniş yorumlamış, yalnızca suç isnadı altındaki kişilere değil, her bireye yönelik korunma alanı oluşturmuştur.
İşkence Suçunun Cezası Nedir? (TCK 94)
İşkence suçu TCK 94 kapsamında ağır hapis cezaları öngörülmüştür. Ceza miktarı, fiilin niteliğine ve mağdurun durumuna göre farklılık gösterir:
- Temel ceza: Bir kişiye karşı işkence fiilini gerçekleştiren kamu görevlisi hakkında 3 yıldan 12 yıla kadar hapis cezası verilir (TCK 94/1).
- Nitelikli hâller:
- Suçun çocuğa, beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye ya da gebe kadına karşı,
- Avukata veya başka bir kamu görevlisine karşı görevinden dolayı işlenmesi hâlinde ceza 8 yıldan 15 yıla kadar hapis olur (TCK 94/2).
- Cinsel nitelikli işkence: Fiilin cinsel yönden taciz şeklinde işlenmesi durumunda ceza 10 yıldan 15 yıla kadar hapis şeklinde uygulanır (TCK 94/3).
- İştirak: Suçun işlenişine katılan kamu görevlisi olmayan kişiler de fail gibi cezalandırılır (TCK 94/4).
- İhmali davranış: Amir veya sorumlu kamu görevlisinin, işkencenin işlendiğini bilmesine rağmen müdahale etmemesi hâlinde ceza aynen uygulanır, indirim yapılmaz (TCK 94/5).
- Zamanaşımı: İşkence suçunda dava zamanaşımı işlemez. Suç üzerinden yıllar geçse bile soruşturma ve kovuşturma yapılabilir (TCK 94/6).
Bu düzenlemeler, işkence yasağının mutlak olduğunu ve hiçbir gerekçeyle hafifletilemeyeceğini açıkça ortaya koymaktadır.
Neticesi Sebebiyle Ağırlaşmış İşkence Suçunun Cezası (TCK 95)
TCK 95, işkence fiillerinin mağdur üzerinde daha ağır ve kalıcı sonuçlar doğurması hâlinde cezanın artırılmasını düzenler. Buna göre:
- Yarı oranında artırılan hâller (TCK 95/1):
İşkence fiilleri mağdurun;- Duyularından veya organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflamasına,
- Konuşmasında sürekli zorluğa,
- Yüzünde sabit ize,
- Yaşamını tehlikeye sokan bir duruma,
- Gebe kadına karşı işlenip de çocuğun vaktinden önce doğmasına sebep olmuşsa, ceza yarı oranında artırılır.
- Bir kat artırılan hâller (TCK 95/2):
Fiiller mağdurun;- İyileşmesi mümkün olmayan bir hastalığa veya bitkisel hayata girmesine,
- Duyularından veya organlarından birinin işlevini tamamen yitirmesine,
- Konuşma ya da üreme yeteneğinin kaybolmasına,
- Yüzünün sürekli değişikliğine,
- Gebe kadına karşı işlenip de çocuğun düşmesine neden olmuşsa, ceza bir kat artırılır.
- Kemik kırığı hâli (TCK 95/3): İşkence vücuttaki kemiklerde kırığa yol açarsa, kırığın mağdurun yaşam fonksiyonlarına etkisine göre 8 yıldan 15 yıla kadar hapis cezası uygulanır.
- Ölüm hâli (TCK 95/4): İşkence fiilleri mağdurun ölümüne neden olursa, fail hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilir.
Bu düzenlemeler, işkencenin yalnızca sistematik işlenişiyle değil, mağdurda doğurduğu sonuçlarla da ağırlaştırıldığını göstermektedir. Böylece yasa koyucu, işkencenin insan onuru üzerindeki etkisini en ağır şekilde cezalandırmayı hedeflemiştir.
Adli Para Cezasına Çevirme, Erteleme ve Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması
İşkence suçu TCK 94–95 kapsamında düzenlenen en ağır suç tiplerinden biridir. Bu nedenle kanun koyucu, fail açısından lehe sayılabilecek bazı kurumların uygulanmasını özellikle yasaklamıştır:
- Adli para cezasına çevirme: İşkence suçundan verilen hapis cezaları kesinlikle adli para cezasına çevrilemez. Failin cezaevine girip hapis cezasını çekmesi zorunludur.
- Hükmün açıklanmasının geri bırakılması (HAGB): İşkence suçunda HAGB kararı verilemez. Yani sanık hakkında hüküm kurulduğunda bu kararın açıklanması ertelenemez, doğrudan sonuç doğurur.
- Cezanın ertelenmesi: Mahkeme, verilen hapis cezasını erteleme kararıyla infaz dışı bırakamaz. Fail, cezasını cezaevinde çekmek zorundadır.
Bu sınırlamalar, işkencenin mutlak yasak niteliğini ve hiçbir şekilde hafifletilemeyecek bir suç olduğunu ortaya koyar. Böylece kanun koyucu, işkencenin caydırıcılığını artırmayı ve faillerin kesin olarak cezalandırılmasını hedeflemiştir.
İşkence Suçunun Şartları
Kanun maddesinde işkence suçunun oluşabilmesi için gereken fiiller tek tek sayılmamış, işkence suçunun serbest hareketlerle işlenebileceği anlaşılmaktadır. Herhangi bir fiil ile işlenebilecek olsa da, Kanunun ilgili fiillerin işkence suçunu oluşturabilmesi için aradığı birtakım asgari şartlar mevcuttur.
1. Fail, kamu görevlisi olmalıdır. İşkence suçu özgü suçtur. Özgü suç, belirli kişiler tarafından işlenebilen suçlar anlamına gelmektedir. TCK m.6/c’de tanımlandığı şekliyle, kamu görevlilerine örnek olarak devlet memurları, avukatlar, öğretim üyeleri, silahlı kuvvetler mensupları verilebilir.
2. İşkence suçunu oluşturan fiiller ani olmamalı, bir süreç içerisinde sistematik olarak gerçekleştirilmiş olmalıdır. Belirli bir süreç içerisinde sistematik olarak gerçekleştirilmeyen işkence suçunu oluşturan fiiller, duruma göre ayrı ayrı kasten yaralama suçu, tehdit suçu, hakaret suçu, cinsel taciz suçu niteliği taşıyabilmektedir.
3. Suça konu fiiller, insan onuruyla bağdaşmayan, mağdurun bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine sebep olan, kişinin algılama veya irade yeteneğini etkileyen ve kişiyi küçük düşürecek eylemler olmalıdır.
İşkence Suçu ile Korunan Hukuki Değerler
Suç ile korunan hukuki değer denildiğinde, kanun ile korunan ve suç ile ihlal edilen hak veya menfaat anlaşılmaktadır.
İşkence suçunun koruduğu hukuki değer karma bir nitelik göstermektedir. Öncelikle bireysel olarak bakıldığında korunan hukuki değer insan onurudur. Dolayısıyla, işkence suçunun oluşabilmesi için fail tarafından gerçekleştirilen eylemlerin insan onurunu zedeleyip zedelemediği temel bir ilke olarak göz önünde bulundurulmalıdır. Burada, mağdurun vücut bütünlüğü, ruh ve beden sağlığı, şeref ve haysiyeti ve dahası kişinin yaşam hakkı korunmaya çalışılmaktadır.
Bunun yanı sıra, suç düzenlemesiyle, suç şüphesi altında olan kişilerin insan dışı müdahalelere maruz kalması önlenmeye çalışıldığından, ceza muhakemesinin maddi gerçeğin ortaya çıkarılması ve adil yargılanma hakkı gibi hakları da korumaya çalıştığı söylenebilir.
İşkence Suçunun Maddi Unsurları
1. Fiil
TCK 94 ’te düzenlenen işkence suçunun oluşması seçimlik hareketli fiillere bağlanmıştır. Yani, kişi her türlü fiil veya davranışıyla bu suçu işleyebilecek durumdadır. Kanun maddesinden anlaşıldığı üzere, suçun oluşması ani hareketlere değil, bir süreç içerisinde süreklilik arz eden fiillerin varlığına bağlanmıştır.
TCK’ya göre işkence suçunun hareket unsurunu “bir kişiye karşı insan onuruyla bağdaşmayan ve bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, algılama veya irade yeteneğinin etkilenmesine, aşağılanmasına yol açacak davranışlar” oluşturmaktadır. Buradan hareketle, işkence suçunun hareket unsuru iki alt unsurdan oluşmaktadır. Bunlardan ilki, “insan onuruyla bağdaşmayan bir davranışın” olması, ikincisi ise, “bu davranışın mağdurun;
a. Bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine veya
b. Algılama veya irade yeteneğinin etkilenmesine veya
c. Aşağılanmasına
yol açacak nitelikte bir davranış olmasıdır. İşkence suçu seçimlik hareketli bir suç olarak düzenlendiğinden yukarıdaki durumlardan herhangi birisinin oluşması halinde işkence suçunun oluştuğu söylenebilecektir.
Buradaki diğer bir husus ise, söz konusu hareketlerin icrai veya ihmali olması suçun işlenmesi açısından bir fark oluşturmamaktadır. Kamu görevlisinin mağdura fiziksel bir saldırıda bulunması veya sürekli pis şeyler yedirip içirmesi icrai bir hareket iken, mağduru aç bırakması ihamali bir hareket olup her iki şekilde de işkence suçunun oluşmuş olacağı kabul edilir. İşkence suçunun 4.fıkrasındaki özel düzenleme gereği, işkence suçunun ihmali hareket ile işlenmesi durumunda cezada indirim söz konusu olmayacaktır.
Nitekim, işkence suçunun kanuni gerekçesinde; “İşkence suçu, çoğu zaman, amir mevkiindeki kamu görevlilerinin zımni muvafakatiyle gerçekleştirilmektedir. Başka bir deyişle, amir konumundaki kamu görevlisi, kendi gözetim yükümlülüğü altında yürütülmekte olan bir soruşturma işlemi sırasında kişilere işkence yapıldığını öngörmesine rağmen bu konuda gerekli müdahalede bulunmamak suretiyle işkence yapılmasına zımnen rıza göstermiş olabilir. Maddenin beşinci fıkrasına göre; bu gibi durumlarda, amir konumundaki kamu görevlisi, ihmali davranışla işkence suçunu işlemiş kabul edilecek.” denilmiştir.
2. Fail
İşkence suçunun faili ancak kamu görevlisi olabilir. İşkence suçu özgü suçtur. Yani, sadece belirli kişilerin işleyebileceği suçlardandır. TCK 94 ’te düzenlenen işkence suçu da kanuni düzenlemesi gereği sadece kamu görevlileri tarafından işlenebilmektedir. Kamu görevlisi ise TCK m.6’da tanımlandığı üzere, “kamusal faaliyetin yürütülmesine atama veya seçilme yoluyla ya da herhangi bir surette sürekli, süreli veya geçici olarak katılan kişi” olarak tanımlanmıştır. Örnek verecek olursak, avukatlar, devlet memurları, bilirkişiler, askerler kamu görevlisi olarak nitelendirilmektedir.
İşkence suçunun işlenişine kamu görevlisi haricinde diğer kişilerin de iştirak etmesi halinde genel kuralın aksine, TCK m.94/4 uygulanacak olup diğer kişiler de aynı kamu görevlisi gibi cezalandırılacaklardır.
3. Mağdur
TCK’daki düzenlemeye göre işkence suçunun mağduru herkes olabilir. Sadece suç şüphesi altında olan kişi değil, bir kamu görevlisi dahi bu suçun mağduru olabilir.
TCK’daki düzenlemede, mağdurun belirli kişi grupları olması halinde işkence suçunun nitelikli halinin oluşacağını düzenlemiştir. Bu durumda, suçun çocuğa, bedenen veya ruhen kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye ya da gebe kadına karşı, avukata veya diğer kamu görevlisine görevi dolayısıyla işlenmesi hallerinde cezanın artacağı düzenlenmiştir. Aynı zamanda, 2023 yılında gelen değişiklik ile işkence suçunun mağdurunun kadın olması halinde verilecek cezanın 5 yılın altında olamayacağı düzenlenmiştir.
4. Suçun konusu
Suçlarda, hareketin yöneldiği kişi ya da şey suçun konusunu oluşturur. Bir başka deyişle suçun konusu, kanun ile korunan ve suçun ihlal ettiği hak veya menfaat olarak tanımlanabilir.
Suçun konusu ile suçla korunan hukuki değer farklı kavramlardır. Suçun konusu, hareketin yönelik olduğu ve suç tipinde belirtilen konu iken, suç ile korunan hukuki değer işlenen fiille ihlal edilen hukuki menfaati ifade eder.
İşkence suçunun konusunu insan onuru, yaşam hakkı, vücut dokunulmazlığı, irade özgürlüğü, adil yargılanma hakkı oluşturmaktadır.
5.İşkence Suçunun Nitelikli Halleri
İşkence suçunu düzenleyen TCK’nın 94.maddesinin 2.fıkrasında suçun nitelikli halleri yer almaktadır. İlgili düzenlemede;
Suçun;
a) Çocuğa, beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye ya da gebe kadına karşı,
b) Avukata veya diğer kamu görevlisine karşı görevi dolayısıyla,
işlenmesi halinde, sekiz yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
denilmiştir. Burada kanun koyucu bazı mağdur tiplerine yönelik olarak işkence suçunun cezasını artırmış, bu mağdurları daha çok korumaya çalışmıştır.
Manevi Unsur
5237 sayılı Türk Ceza Kanununın düzenlemesinde, işkence suçunun özel bir saikle işlenmesi şartı aranmamış, failin kasten hareket etmesi yeterli görülmüştür. Kanunun düzenlemesine göre, kamu görevlisinin insan onuruyla bağdaşmayan, kişinin bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, aşağılanmasına, algılama veya irade yeteneğinin etkilenmesine yol açacak davranışları gerçekleştirdiğini bilmesi ve gerçekleştirmeyi istemesi yeterlidir.
Hukuka Aykırılık Unsuru
Bir hakkın ihlalinin suç sayılabilmesi için hukuka aykırı olması gerekir. Bir fiilin hukuka uygunluk sebeplerinin dışındaki sebepler fiilin hukuka aykırılık unsurunu oluşturur. TCK’ya göre hukuka uygunluk sebepleri, kanun hükmünü yerine getirme, meşru savunma, hakkın kullanılması ve ilgilinin rızasıdır. Bu sebeplerin yokluğu halinde ilgili hakkın ihlali suç olarak kabul edilecektir.
İşkence veya benzer muameleye tabi olmama, her insan için dokunulmaz ve mutlak haklardan biridir. Bu hakkın doğması için ne bir şart ne bir ön koşul gerekmekte, ne de bu hakkın kullanılmasının bir istisnası bulunmaktadır. İşkenceye Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin 2. maddesinde ne harp hali ne de bir harp tehdidi, dahili siyasi istikrarsızlık veya herhangi başka bir olağanüstü hal gibi hiçbir istisnai durumun işkencenin uygulanması için gerekçe gösterilemeyeceğini açıkça ifade etmiştir. İşkence suçunda öncelikli korunan menfaat insan onuru olduğundan, mağdurun rızasının hukuka uygunluk nedeni olarak uygulanamayacağını kabul etmek gerekir.
Neticesi Sebebiyle Ağırlaşmış İşkence Suçu (TCK m.95)
Genel olarak neticesi sebebiyle ağırlaşmış suçlar, TCK’nın 23. maddesinde düzenlenmiş olup bu suçlarda failin kastettiği neticeden daha ağır bir netice doğmaktadır. İlgili kanun maddesinde, bir fiilin kastedilenden daha ağır veya başka bir neticenin oluşumuna sebebiyet vermesi halinde, kişinin bundan dolayı sorumlu tutulabilmesi için bu netice bakımından kişinin en azından taksirle hareket etmesi gerektiğini düzenlemiştir.
İşkence suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış halini düzenleyen TCK’nın 95. maddesi şu şekildedir;
(1) İşkence fiilleri, mağdurun;
a) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflamasına,
b) Konuşmasında sürekli zorluğa,
c) Yüzünde sabit ize,
d) Yaşamını tehlikeye sokan bir duruma,
e) Gebe bir kadına karşı işlenip de çocuğunun vaktinden önce doğmasına, Neden olmuşsa, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, yarı oranında artırılır.
(2) İşkence fiilleri, mağdurun;
a) İyileşmesi olanağı bulunmayan bir hastalığa veya bitkisel hayata girmesine,
b) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin yitirilmesine,
c) Konuşma ya da çocuk yapma yeteneklerinin kaybolmasına,
d) Yüzünün sürekli değişikliğine,
e) Gebe bir kadına karşı işlenip de çocuğunun düşmesine, Neden olmuşsa, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, bir kat artırılır.
(3) İşkence fiillerinin vücutta kemik kırılmasına neden olması halinde, kırığın hayat fonksiyonlarındaki etkisine göre sekiz yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(4) İşkence sonucunda ölüm meydana gelmişse, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunur.
Kanun metninden de anlaşılacağı üzere, işkence suçunu işleyen failin mağdur üzerinde kastettiğinden daha ağır bir netice doğması halinde, verilecek cezalar hakkaniyetin gerektirdiği şekilde artacaktır.
Suçun Özel Görünüş Şekilleri
Teşebbüs
Suça teşebbüs TCK’da “Kişi, işlemeyi kastettiği bir suçu elverişli hareketlerle doğrudan doğruya icraya başlayıp da elinde olmayan nedenlerle tamamlayamaz ise teşebbüsten dolayı sorumlu tutulur.” şeklinde düzenlenmiştir. Devam maddesinde teşebbüs aşamasında kalan suçların daha az cezalandırılacağı hüküm altına alınmıştır.
İnsan onuruyla bağdaşmayan ve mağdurun bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, algılama ve irade yeteneğinin etkilenmesine veya aşağılanmasına yol açacak davranışların gerçekleştirilmesiyle işkence suçu tamamlanmış sayılır. Bu yönüyle işkence suçu salt hareket suçu olarak gözükür. İşkence suçuna teşebbüs mümkün olup kamu görevlisi işkence suçunun icra hareketlerine başlayıp elinde olmayan sebeplerle tamamlayamaz ise teşebbüsten dolayı sorumlu tutulabilecektir.
İştirak
İşkence suçu özgü bir suç olup yalnızca kamu görevlileri tarafından işlenebilmektedir. Türk Ceza Kanunu, 40. Maddesinde özgü suçlarda iştirak hükümlerinin uygulanamayacağını düzenlemiş, duruma göre azmettiren veya yardım eden olarak sorumlu olunabileceğini belirtmiştir. Fakat, kanun koyucu işkence suçunun önemi gereği iştirak konusundaki genel kurala bir istisna getirmiş, işkence suçunun işlenişine iştirak eden diğer kimselerin de aynı kamu görevlisi gibi cezalandırılacağını hüküm altına almıştır.
İçtima
İşkence suçunun birden fazla kişiye karşı işlenmesi mümkündür. Bu durumda, her bir mağdur açısından ayrı bir suç oluşacaktır.
Ayrıca, belirtmekte fayda var ki, işkence suçunun koruduğu hukuki değerin önemi doğrultusunda, işkence suçunda zincirleme suç hükümleri uygulanamayacak olup ister aynı mağdura ister aynı anda farklı mağdurlara karşı işlenmiş olsun fail her bir suçtan ayrı ayrı cezalandırılacaktır.
Soruşturma Usulü
İşkence suçu, kamu yararını doğrudan ilgilendirdiğinden, takibi şikayete bağlı olmayıp resen soruşturulan suçlardandır. Savcılık işkence suçunun işlendiğini öğrenir öğrenmez konuyla ilgili soruşturma başlatır. Suçtan şikayetçi olunmuşsa dahi, şikayetten vazgeçilmesi kamu davasının düşmesine neden olmaz.
Kamu görevlilerinin yargılanması usulünde genel kural 4483 sayılı “Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun” hükümlerinin uygulanmasıdır. Kanun koyucu işkence suçunun mahiyeti gereği burada yine genel kurala bir istisna getirmiştir. Kural olarak kamu görevlilerinin yargılanmalarından önce bağlı bulunduğu idari birimden soruşturma izni alınması gerekirken, 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun’un 2 nci maddesinin son fıkrası uyarınca işkence suçunun soruşturulması savcılık tarafından resen yapılır.
İşkence Suçunda Uzlaşma
Uzlaştırma kapsamında olan suçlar, savcılık tarafından soruşturma aşamasında, mahkeme tarafından kovuşturma aşamasında uzlaşma bürosuna gönderilmektedir. Ancak işkence suçu, uzlaşmaya tabi suçlar arasında yer almamaktadır.
İşkence Suçunda Zamanaşımı
Kanun koyucu burada da işkence suçunun mahiyeti açısından genel kurala bir istisna getirmiş ve TCK m.94/6 gereğince işkence suçunda zamanaşımının işlemediğini belirtmiştir. Dolayısıyla, bu suç ile ilgili her zaman soruşturma ve kovuşturma yapılabilecektir.
İşkence Suçunda Görevli ve Yetkili Mahkeme
İşkence suçunda görevli mahkeme ağır ceza mahkemesidir.
İşkence suçunda yetkili mahkeme, genel yetkili mahkeme olan suçun işlendiği yer mahkemesidir.
İşkence Suçunda İspat
Ülkemiz şartlarında genellikle işkence inkar edilmekte ve işkence suçuna yönelik, iddia edenlerin ispatlaması gerektiği düşünülmektedir. Oysa işkence suçunda ispat külfeti iddia edende değil, devletin yükümlülüğündedir. Bu sebepten dolayı hem gözaltı öncesi hem de gözaltı sonrası adli muayene yapılmaktadır. Devlet bu suretle negatif ve pozitif yükümlülüğünü yerine getirmektedir.
Nitekim, AİHM’in Mehmet Ali Okur v Türkiye kararında bu durum şu şekilde ifade edilmiştir:
“Başvuran, kötü muamele iddialarını yinelemektedir. Başvurana göre, vücudunda tespit edilen yara izleri, olayların kendi anlattığı şekilde geliştiğinin bir kanıtıdır ve özgürlüğünden mahrum kaldığı ve polislerin kontrolü altında bulunduğu sırada kendisinde meydana gelen yara izlerinin kaynağını makul bir biçimde açıklamak Hükümetin görevidir. Başvuran, en aşağılayıcı muamelenin oryantal dansöz kıyafeti giydirilerek kendisine ve ailesine hakaret edilmesi olduğunu eklemektedir. Başvuran, bu muameleden çok etkilendiğini, gözaltı sırasında intihar etmeyi bile düşündüğünü belirtmektedir.” Bkz: İntihara yönlendirme suçu
Nitekim, AİHM’in diğer bazı kararlarında ise şu şekilde görüş bildirilmiştir:
AİHM kararlarında, bir kişinin sağlıklı haldeyken gözaltına alındığı ancak salıverildiği zaman vücudunda yaralanma tespit edildiği durumlarda, söz konusu yaralanmanın nasıl oluştuğu hususunda makul bir açıklama getirme ve mağdurun bu yöndeki iddialarını şüphede bırakacak kanıtları sunma yükümlülüğünün Devlete ait olduğu, özellikle ilgili iddiaların doktor raporları ile doğrulandığı hallerde Sözleşme’nin 3. maddesi anlamında açık sorunların ortaya çıkacağı ifade edilmiştir (bkz. yukarıda geçen Selmouni/Fransa, § 87; Ferhat/Türkiye, B. No: 12673/05, 25/9/2012, § 33).
Bir kimsenin tamamıyla polis memurlarının denetimi altında gözaltında tutulduğu sıradameydana gelen her türlü yaralanma ciddi kuşkulara yol açmaktadır. (AIHM-Salman/Türkiye,Mehmet Ali Okur/Türkiye Davaları)
İşkence Suçu Yargıtay Kararları
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 2017/8-753 Esas ve 2019/497 Karar sayılı ve 25.06.2019 tarihli kararında işkence suçu ile kasten yaralama suçunun farklı olduğu ve işkence suçunda özel kastın aranmadığı belirtilmiştir.
“İşkence suçu için kamu görevlisinin, insan onuruyla bağdaşmayacak surette kişinin bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, algılama veya irade yeteneğinin etkilenmesine ya da aşağılanmasına yol açacak davranışlar yaptığını bilmesi ve istemesinin yeterli oluşu, kanuni düzenlemede işkencenin belirli bir saik ile islenmesinin suçun unsuru olarak sayılmamış olması, bu anlamda bir kişiye karsı insan onuru ile bağdaşmayan ve bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, algılama veya irade yeteneğinin etkilenmesine, aşağılanmasına yol açacak davranışların korkutmak, otoritesini göstermek, ayrımcılık yapmak, cezalandırmak yada benzer sebeplerle islenmesi hâlinde dahi işkence suçunun oluşacağının anlaşılması karsısında sanığın eyleminin TCK’nın …. Maddesinde düzenlenen kasten yaralama suçunu değil aynı Kanun’un … maddesinde düzenlenen işkence suçunu oluşturduğu kabul edilmelidir.”
Aynı kararın devamında işkence suçunun düzenlendiği ulusal ve uluslararası hükümlere yer verilmiş olup şu şekildedir;
İşkence, ulusal hukukta olduğu gibi uluslararası sözleşmelerle de yasaklanmıştır. T.C.Anayasası’nın 17. maddesinde herkesin, yasama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu belirtildikten sonra, ‘Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tâbi tutulamaz.’ denilmiştir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 3. maddesi uyarınca; ‘Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı yahut haysiyet kırıcı ceza veya muameleye tâbi tutulamaz.’ ve 15/2. maddesi gereğince de bu yasak olağanüstü durumlarda bile ortadan kaldırılamaz.
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin 5. maddesi ile de; hiç kimsenin işkenceye, zalimane, gayriinsani, haysiyet kırıcı cezalara veya muameleye tâbi tutulamayacağı kabul edilmiştir.İşkence olarak, bir kişiye karsı insan onuru ile bağdaşmayan ve bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, algılama veya irade yeteneğinin etkilenmesine, aşağılanmasına yol açacak davranışlarda bulunulması gerekir. İşkence teşkil eden fiiller aslında kasten yaralama, hakaret, tehdit, cinsel taciz niteliği taşıyan fiillerdir. Ancak bu fiiller ani olarak değil, sistematik bir şekilde ve belli bir süreç içinde islenmektedir. Bir süreç içinde süreklilik arz eder bir tarzda islenen işkencenin en önemli özelliği, kişinin psikolojisi, ruh sağlığı, algılama ve irade yeteneği üzerindeki tahrip edici etkilerinin olmasıdır. Bu etkilerin uzun bir süre ve hatta hayat boyu devam etmesi, işkencenin bu kapsamda islenen fiillere nazaran daha ağır ceza yaptırımı altına alınmasını gerektirmiştir (TCK’nın 94. maddesinin gerekçesi).
Aynı kararın devamında, işkence suçunun şartları belirtilmiştir. Şöyle ki;
“İşkence suçu açısından kamu görevlisinin gerçekleştirdiği davranışın öncelikle insan onuru ile bağdaşmaması gerekmektedir. TCK’nın 94. maddesinde işkence suçunun oluşumu bakımından insan onuru kavramı temel alınmakta ve hangi davranışların insan onuruna aykırı olduğu hususu önem kazanmaktadır. İnsan onuru (haysiyeti) kavramı bilinçli olma, kendi kaderini tayin etme ve kendi çevresini şekillendirme yeteneği veren ve kişiliksizliği ortadan kaldıran ruhtur, manevi güçtür seklinde tanımlanmaktadır. İnsanın insan olması nedeniyle sahip olduğu ve devletten önce de geçerli hakların hiçe sayılması ve insanın obje seviyesine düşürülmesi insan onuruna aykırıdır.”
Aynı kararın devamında işkence suçunun fiil unsuru irdelenmiş olup şu şekilde açıklanmıştır:
“İşkence suçu, serbest hareketli bir suçtur. TCK’nın 94/1. maddesine göre bu suç, kamu görevlisi tarafından insan onuruyla bağdaşmayacak surette kişinin bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, algılama veya irade yeteneğinin etkilenmesine ya da aşağılanmasına yol açacak davranışlarla islenebilir. Anılan maddenin gerekçesinde belirtildiği gibi kamu görevlisinin söz konusu davranışlarının ancak belli bir süreç içerisinde sistematik olarak gerçekleştirilmesi hâlinde işkence suçu oluşacaktır. Fillerin belli bir süreç içerisinde sistematik olarak gerçekleştirilmemesi hâlinde ise kasten yaralama, hakaret, tehdit gibi bağımsız suçlar gündeme gelecektir.
İşkence suçunun belli bir süreç içinde sistematik olarak uygulanması ölçütü aynı hareketlerin tekrarlanması olarak değerlendirilmemelidir. Farklılık gösterse dahi belli bir süreç içinde uygulanan fiiller bir bütün hâlinde insan onuruyla bağdaşmayacak surette kişinin bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, algılama veya irade yeteneğinin etkilenmesine ya da aşağılanmasına yol açarsa işkence suçu oluşacaktır. Yine süreklilik arz eden Filistin askısı veya falakaya yatırma gibi bazı hareketler tekrarlanmasa bile sistematik uygulama özelliği taşıdıklarından işkence suçunu oluşturacaktır.”
Yine, Yargıtay 8. Ceza Dairesinin 2018/207 Esas ve 2018/6390 Karar sayılı ve 04.06.2018 tarihli kararında, işkence suçuna konu olabilecek bazı davranışlara örnek vermiştir. İlgili karar şu şekildedir:
“Yapılan fena muamelelerin değişik günlerde olması diğer bir anlatımla işkenceyi oluşturan fiillerin birbirini takip eden günlerde yapılması zorunlu olmayıp belli bir süre devam etmesiy eterlidir. Kasten yaralama fiili birkaç dakika, işaret veya sözle tehdit bir dakika veya daha az, cinsel taciz bir veya birkaç dakika (çimdikleme, okşama gibi) sürmektedir. Bu fiillerin devamlılığı halinde, örneğin gidip gelip bir kişiye tokat atılması, tekme vurmada, on dakikada bir küfredip vurmada, tek ayak üstünde tutmada, yüzünü duvara döndürüp elleri havada yahut tek ayak üstünde duvara yapışık vaziyette bekletmede, uyutmamak için geceleri sık sık soru sormada, kızıp bağırmada, vurmada, sorguya almada, yüksek sesle sürekli müzik dinletmede, soğukta soyup betona yatırmada, elektrik vermede, sıcakta su içmeyi önlemede, giyinik veya soyunukken su sıkıp seyretmede, tuvalet ihtiyacını gidermeye engel olmada ve benzeri olaylarda, bir anlık fena muamele olmayıp fiiller belli bir süreç içinde sistematik biçimde islendiğinden işkence suçu tartışılmalıdır.”
AİHM’nin birçok kararlarında da ifade edildiği gibi işkence yasağı, demokratik toplumun temel değerleri ile ilgili bir düzenlemedir. AİHS’nin normatif maddelerinin çoğunluğunun aksine 3. madde istisna öngörmemekte ve 15. maddenin 2. fıkrasına göre ulusun varlığını tehdit eden genel bir tehlike durumunda bile askıya alınamamaktadır (bkz. Selmouni/Fransa [BD], B. No: 25803/94, 28/7/1999, § 95; Labita/İtalya [BD], B. No: 26772/95, 6/4/2000, § 119). AİHM, terörizm ve örgütlü suçlarla mücadele gibi en zor koşullarda bile Sözleşme’nin işkence ve insanlık dışı ya da onur kırıcı muamele ya da cezaları, mağdurun davranışı ne olursa olsun, kesin ifadelerle yasakladığını teyit etmiştir (bkz. yukarıda geçen Labita/İtalya, § 119; Chahal/Birleşik Krallık, B. No: 22414/93, 15/11/1996, § 79).
Mahkeme’nin önüne getirilmiş davalar göz önünde tutulduğunda; Filistin askısı, şiddetli dayakla birlikte tıbbi tedaviden yoksun bırakma, gözaltındaki anneyi çocuklarına işkence yapılacağı tehdidinde bulunma , cezaevinde açlık grevi yapan hükümlüye yemek borusundan boru indirerek zorla besleme elektrik verme, tecavüz, falaka, cezaevinde çok uzun bir süre tam bir duyusal ve sosyal yalıtma altında dış dünya ile temas kurmaya izin vermeyle birlikte tuvaleti, suyu, doğal ışığı bulunmayan hücrede ölüm cezası hükümlüsü olarak tutma, ölüm bekleyişinde uzun bir dönem infaz korkusuyla ve sürekli ölümün gölgesi altında yaşatma, sahte infazlar, zorla besleme, gözaltında ölümden önce moraracak kadar havasız bırakma, gözaltında avukatlara hakaret, vurma, çırılçıplak soyup dondurucu soğuk su dökme gibi barbarca eylemlerde bulunma suretiyle verilen ruhsal veya fiziksel acı ve ıstırabı, işkence tespitinde katkıda bulunan unsurlar olarak görmüştür.
Avukat Fatih Tahancı, 2015 yılında Hukuk Fakültesini tam burslu, onur öğrencisi olarak Ankara’da tamamlamıştır. Avukatlık stajını Ankara Barosu nezdinde; sigorta hukuku, tazminat hukuku, iş hukuku, icra hukuku ve idare hukuku konularına odaklanmış çeşitli avukatlık bürolarında staj yaparak tamamlamıştır. Avukat Fatih Tahancı Çankaya/Ankara’da bulunan Tahancı Hukuk Bürosu’nda avukatlık faaliyeti göstermektedir.