Miras Hukuku Nedir?
Miras hukuku, vatandaşların ölümü halinde malvarlığının nasıl dağıtılacağını ve mirasçıların haklarını düzenleyen hukuk alanıdır. Bu hukuki düzenlemeler, Türk Medeni Kanunu ve Türk Borçlar Kanunu gibi yasalarla belirlenmektedir. Miras hukuku, bir kişinin vefatından sonra mirasın paylaşımını, mirasçıların belirlenmesini, mirasın devri gibi konularda düzen sağlamak amacıyla oluşturulmuş bir alandır. Miras hukuku, miras bırakan kişinin vasiyeti varsa vasiyetin geçerliliğini, mirasın paylaşılmasını ve mirasçıların haklarını belirler. Yasal düzenlemeler, mirasın hangi oranda yasal mirasçılara gideceğini ve hangi durumlarda bir kişinin vasiyetinin geçerli olacağını belirler.
Türkiye’de miras kanunu hükümleri 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun üçüncü kitabında (Madde 495-682) düzenlenmiştir. Bu hükümler, hem yasal mirasçılar arasındaki paylaşımı hem de vasiyetname veya miras sözleşmesi gibi ölüme bağlı tasarrufların geçerlilik şartlarını kapsamaktadır.
Miras Hukuku Nedir?
Miras hukuku, bir kişinin ölümüyle malvarlığının ne şekilde dağıtılacağını düzenleyen hukuk dalıdır. Bu hukuk dalı, ölen kişinin malvarlığının, mirasçıları arasında nasıl paylaşılacağını, mirasın kimlere geçeceğini, mirasın paylaşımı sırasında hangi kuralların geçerli olacağını belirler. Miras hukukunun temelinde mülkiyet hakkı ve devamlılığı yer alır. Ölümle beraber mülkiyet hakkı sona erseydi ve miras bırakanın malvarlığı devlete kalsaydı bu durumda mülkiyet hakkından söz edilemezdi. Malvarlığının bırakılabileceği bir mirasçı kalmaması durumunda ve miras bırakan da mirasçı atamadıysa malvarlığı devlete kalır ancak bu mülkiyet hakkının kısıtlandığı anlamına gelmez.
Miras hukuku alanında açılan davalara değinmek gerekirse bunlar; mirasçıların pay ve oranlarına ilişkin davalar, vasiyetnamenin iptali davası, tenkis davası, muris muvazaası davaları, terekenin tespiti davaları, ortaklığın giderilmesi davası, mirasın denkleştirilmesi davası, mirasçılıktan çıkarma iptal davaları, miras sözleşmesinin iptaline ilişkin davalar, mirasın reddi kararının iptaline ilişkin davalar, reddi miras davaları ve terekenin tespitine ilişkin davalar olarak örnek niteliğinde sayabiliriz. Mirasçı yasal mirasçı olabileceği gibi miras bırakan tarafından atanmış mirasçılar da olabilmektedir. Miras bırakanın ölümünden sonra yerine getirilmesini istediği şeyleri belirtmek için gerçekleştirdiği hukuki işlemler olan ölüme bağlı tasarruflara örnek olarak vasiyetnameler ve miras sözleşmeleri gösterilebilir.
Miras Avukatı Ne İş Yapar?
Miras avukatı, miras hukuku kapsamında ortaya çıkan her türlü hukuki işlemi ve uyuşmazlığı profesyonel biçimde yöneten kişidir. Miras bırakan hayattayken yapılacak vasiyetname, miras sözleşmesi veya mirastan feragat sözleşmesi gibi ölüme bağlı tasarrufların hazırlanmasında danışmanlık sağlar. Aynı zamanda miras bırakanın ölümünden sonra doğan paylaşım, intikal ve tenkis gibi süreçlerde mirasçılara rehberlik eder.
Miras avukatı, özellikle miras paylaşımı, saklı pay ihlali, veraset ilamı çıkarılması, ortaklığın giderilmesi ve tapu iptali gibi davalarda önemli rol oynar. Hukuki bilgi eksikliğinden kaynaklanabilecek hak kayıplarının önüne geçmek adına sürecin doğru şekilde yürütülmesini sağlar.
Bir miras avukatının temel görevleri şu şekilde özetlenebilir:
- Mirasçılık belgesinin (veraset ilamı) alınması,
- Miras paylaşımının hukuka uygun şekilde yapılması,
- Saklı payların korunması ve tenkis davası açılması,
- Muris muvazaası (mal kaçırma) davalarında mirasçıların temsil edilmesi,
- Vasiyetnamenin iptali veya yerine getirilmesi sürecinde hukuki destek verilmesi.
Miras avukatları, özellikle aile içi anlaşmazlıkların önüne geçilmesi, hakların kaybolmaması ve sürecin mevzuata uygun ilerlemesi açısından kritik bir rol oynar.
Mirasçı Kimdir?
Mirasçı, miras bırakan kişinin ölümünden sonra onun malvarlığındaki hak ve borçlara halef olan kişidir. Bir başka ifadeyle mirasçı, tereke üzerindeki mülkiyetin devralıcısıdır. Mirasçılar, yasal mirasçı veya atanmış mirasçı olmak üzere ikiye ayrılır.
Yasal mirasçılar, kanunda açıkça belirtilen ve miras bırakanın ölümünden sonra otomatik olarak miras hakkı kazanan kişilerdir. Türk Medeni Kanunu’na göre yasal mirasçılar; altsoy (çocuklar, torunlar), üstsoy (anne, baba, dede, nine), kardeşler ve sağ kalan eştir.
Atanmış mirasçılar ise, miras bırakanın vasiyetname veya miras sözleşmesi yoluyla belirlediği kişilerdir. Bu kişiler, miras bırakanın iradesiyle mirasçı sıfatı kazanırlar.
Mirasçılar yalnızca malvarlığını değil, aynı zamanda borçları da devralabilirler. Bu nedenle mirasçılık sıfatını kazanan kişi, dilerse mirası reddetme hakkını kullanabilir. Reddetme süresi, ölümün öğrenilmesinden itibaren üç aydır.
Mirasçılığın belirlenmesi için veraset ilamı alınması gerekir. Bu belge, mirasçıların kimler olduğunu ve pay oranlarını gösteren resmi belgedir. Veraset ilamı sulh hukuk mahkemesinden veya noterlikten talep edilebilir.
Muris Muvazaası Davası
Muris muvazaası, diğer bir ifadeyle danışıklı işlem, miras bırakanın gerçekte olmayan bir işlemi varmış gibi göstermesi veya yaptığı işlemin ardında başka bir hukuki amaç taşıması durumudur. Uygulamada en sık görülen şekli, miras bırakanın bazı mirasçılardan mal kaçırmak için taşınmazlarını satış gibi gösterip aslında bağışlamasıdır.
Örneğin bir miras bırakan, taşınmazını çocuklarından birine “satmış” gibi göstererek aslında karşılıksız olarak devrederse, bu durum muris muvazaası olarak değerlendirilir. Böyle bir durumda diğer mirasçılar, tapunun iptali ve tescili davası açarak söz konusu işlemin muvazaalı olduğunu ispatlayabilirler.
Yargıtay kararlarına göre, muvazaa iddiasının kabulü için işlemin görünürde satış, gerçekte bağış olması ve mirasçılardan mal kaçırma amacı taşıması gerekir. Bu tür davalarda, tanık beyanları, satış bedelinin ödenip ödenmediği ve taraflar arasındaki ilişkiler dikkate alınır.
Muris muvazaası davası, mirasçılar arasında hakkaniyeti sağlamak ve saklı paylara tecavüzü önlemek açısından büyük önem taşır. Bu davalar, genellikle miras bırakanın ölümünden sonra açılır ve taşınmazın bulunduğu yer mahkemesinde görülür.
Vasiyetname
Vasiyetname, miras bırakanın ölümünden sonra malvarlığının nasıl paylaştırılacağını veya belirli kişilere hangi malların bırakılacağını düzenlediği ölüme bağlı bir tasarruftur. Miras bırakan, vasiyetname yoluyla malvarlığının paylaşımını kendi iradesi doğrultusunda belirleyebilir.
Türk Medeni Kanunu’na göre üç çeşit vasiyetname bulunmaktadır: resmi vasiyetname, el yazılı vasiyetname ve sözlü vasiyetname. Bu üç türün de geçerlilik kazanabilmesi için kanunda öngörülen şekil şartlarına uyulması zorunludur.
Vasiyetname, kişinin iradesini yansıttığı için ciddi bir hukuki işlemdir. Geçerliliği, miras bırakanın fiil ehliyetine sahip olması, iradenin sakatlanmamış olması ve vasiyetin kanuna aykırı bir içeriğe sahip bulunmaması koşullarına bağlıdır. Ayrıca vasiyetnamenin iptali, tenkisi veya yerine getirilmesi gibi işlemler, mirasçılar arasında uyuşmazlıklara neden olabilir.
Vasiyetname düzenlenirken dikkat edilmesi gereken hususlar şunlardır:
- Vasiyet açık, anlaşılır ve belirli olmalıdır.
- Miras bırakanın iradesi dış etkilerle şekillenmemelidir.
- Vasiyetname noter, sulh hâkimi veya yetkili memur huzurunda yapılabilir.
- El yazılı vasiyetnamede tarih, imza ve miras bırakanın el yazısı şarttır.
Vasiyetname, miras bırakanın vefatıyla hüküm doğurur. Hayattayken dilediği zaman geri alınabilir veya değiştirilebilir.
Resmi Vasiyetname
Resmi vasiyetname, miras bırakanın iradesini bir resmi memura bildirerek iki tanığın huzurunda hazırlattığı vasiyet türüdür. Bu vasiyetname, şekil şartlarına en uygun ve geçerliliği en güçlü olan türdür. Türk Medeni Kanunu’nun 532–537. maddeleri arasında düzenlenmiştir.
Resmi vasiyetname düzenlenirken miras bırakan, son isteklerini sulh hâkimi, noter veya kanunla bu yetki verilmiş başka bir görevliye sözlü ya da yazılı olarak bildirir. Resmi memur, beyan edilen iradeyi yazar veya yazdırır, ardından vasiyetname miras bırakana okunarak imzalatılır. Daha sonra memur da belgeyi tarih koyarak imzalar.
İşlemin tamamlanabilmesi için iki tanığın da hazır bulunması gerekir. Tanıklar, miras bırakanın vasiyetini kendi önlerinde yaptığını ve bu kişinin tasarrufa ehil olduğunu belirten ifadeyi yazarak imzalarlar. Vasiyetnamenin içeriğinin tanıklara açıklanması zorunlu değildir.
Düzenlemeye katılma yasağı da önemlidir. Kanuna göre fiil ehliyeti bulunmayanlar, kamu hizmetinden yasaklılar, okuryazar olmayanlar, miras bırakanın eşi, altsoy ve üstsoy hısımları, kardeşleri ve bu kişilerin eşleri resmi vasiyetnamenin düzenlenmesine memur veya tanık olarak katılamaz.
Resmi vasiyetname, uygulamada özellikle yüksek değerli taşınmazlar, şirket hisseleri veya karmaşık malvarlıkları için tercih edilir. Çünkü bu tür vasiyetler, geçersizlik riskini en aza indirir ve ispat kolaylığı sağlar.
El Yazılı Vasiyetname
El yazılı vasiyetname, miras bırakanın kendi el yazısıyla hazırladığı, herhangi bir resmi memur ya da tanığın bulunmadığı vasiyet türüdür. Bu vasiyetnamenin geçerli olabilmesi için Türk Medeni Kanunu’nun 538. maddesinde belirtilen şekil şartlarına tam olarak uyulması gerekir.
El yazılı vasiyetnamenin geçerli sayılabilmesi için şu unsurlar zorunludur:
- Vasiyetnamenin tamamı miras bırakanın kendi el yazısıyla yazılmalıdır.
- Yapıldığı tarih (gün, ay ve yıl) açıkça belirtilmelidir.
- Miras bırakanın imzası bulunmalıdır.
Bu şartlardan biri eksikse vasiyetname geçersiz sayılabilir. El yazılı vasiyetname, noterde veya sulh hukuk mahkemesinde saklanabileceği gibi miras bırakan tarafından özel olarak da muhafaza edilebilir. Ancak uygulamada, güvenli saklama amacıyla resmi mercilere teslim edilmesi tavsiye edilir.
El yazılı vasiyetname, kişisel ve özel bir irade beyanı olduğu için miras bırakanın gizlilik içinde hareket etmesine imkân tanır. Ancak resmi şekil şartlarına kıyasla ispat zorluğu yaşanabileceğinden, mahkemelerde bu tür vasiyetlerin geçerliliği çoğu zaman ayrıntılı şekilde incelenir.
Sözlü Vasiyetname
Sözlü vasiyetname, olağanüstü koşullar altında yazılı veya resmi vasiyetname hazırlama imkânı bulunmayan kişilerin başvurduğu istisnai bir vasiyet türüdür. Türk Medeni Kanunu’nun 539 ve 541. maddeleri arasında düzenlenmiştir.
Bu vasiyet türü, genellikle yakın ölüm tehlikesi, savaş, ulaşımın kesilmesi veya ciddi hastalık gibi durumlarda tercih edilir. Miras bırakan, bu gibi olağanüstü şartlarda son isteklerini iki tanığa sözlü olarak bildirir. Tanıklar, duydukları bu beyanı yazılı hale getirip imzalayarak en kısa sürede sulh hâkimine veya asliye hukuk mahkemesine teslim ederler.
Tanıkların beyanında şu hususlara yer verilmesi gerekir:
- Miras bırakanın kimliği ve beyanın yapıldığı zaman,
- Vasiyetin içeriği,
- Miras bırakanın tasarrufa ehil olduğu kanaati,
- Olayın olağanüstü koşullar altında gerçekleştiği bilgisi.
Miras bırakanın daha sonra resmi veya el yazılı vasiyetname yapma imkânı doğarsa, sözlü vasiyetname bir ay sonra geçerliliğini kaybeder. Bu düzenleme, Türk Medeni Kanunu’nun 541. maddesinde açıkça yer almaktadır.
Sözlü vasiyetname, geçerlilik bakımından sıkı şartlara bağlıdır ve ispatı oldukça güçtür. Bu nedenle uygulamada yalnızca olağanüstü hallerde başvurulan bir yöntemdir.
Miras Hukuku Mal Paylaşımı Nasıl Yapılır?
Miras hukukunda mal paylaşımından bahsetmeden önce yasal mirasçıların kimler olduğuna değineceğiz. Öncelikli olarak yasal mirasçılar miras bırakanın alt soyu olmakla birlikte alt soyunun olmaması halinde üst soyu da yasal mirasçı olabilmektedir. Alt soydan kasıt miras bırakanın çocukları, çocuklar ölmüş ise torunlarıdır. Üst soy ise miras bırakanın anne ve babası, ölmüş olmaları halinde büyük anne ve büyük babasıdır. Bunlar dışında sağ kalan eş de her zümre ile birlikte yasal miras payına sahiptir fakat bu pay hangi zümre ile mirasçı olduğuna göre değişmektedir.
Eş mirasbırakanın alt soyu ile birlikte mirasçı olursa mirasın dörtte biri, mirasbırakanın ana ve babası ile birlikte mirasçı olursa mirasın yarısını, mirasbırakanın büyükanne ve büyükbabası ile birlikte mirasçı olursa birasın dörtte üçü ve kendisi dışında mirasçı kalmaması halinde mirasın tamamına sahip olur. Bunlar dışında evlat edinilen kişi de mirasbırakanın mirasçısı olmaktadır. Bu durum Türk Medeni Kanunu’nun 500. maddesinde şu şekilde düzenlenmiştir; “Evlâtlık ve altsoyu, evlât edinene kan hısımı gibi mirasçı olurlar. Evlâtlığın kendi ailesindeki mirasçılığı da devam eder. Evlât edinen ve hısımları, evlâtlığa mirasçı olmazlar.” Mirasbırakanın ölümü anında hiç mirasçı bulunmaması halinde ölenin malvarlığı devlete geçmektedir.
Miras hukukunda miras paylarının bir kısmı kanun tarafından korunmaktadır. Mirasbırakan bu payları engelleyecek şekilde ölüme bağlı tasarruf yapamamaktadır. Bu payları engelleyecek işlemler ise tenkise tabi olmaktadır. Saklı payları ifade edecek olursak; ölenin alt soyunun miras hakkının yarısı, anne ve babanın miras payının yarısı, ölen kişinin eşinin 1. Ve 2. Zümre ile birlikte mirasçı olması halinde miras hakkının tamamı, 3. Zümre ile birlikte mirasçı olması halinde ise dörtte üçü saklı payı olacaktır. Tenkis davası açılabilmesi için saklı paylı mirasçının saklı payının ihlal edildiğini öğrendiği tarihten itibaren bir yıl içinde tenkis talebinde bulunması gerekecektir.
Terekenin Tespiti Davası
Terekenin tespiti davası, miras bırakanın ölümünden sonra geride bıraktığı tüm malvarlığının —aktiflerin ve pasiflerin— belirlenmesi amacıyla açılan davadır. Bu dava, mirasçılar arasındaki paylaşımın adil şekilde yapılabilmesi için son derece önemlidir.
Tereke, miras bırakanın sahip olduğu tüm taşınır ve taşınmaz mallar, banka hesapları, alacakları, fikri hakları ile birlikte borçlarını da kapsar. Dolayısıyla tereke yalnızca varlıkları değil, borçları da içerir.
Bu davada mahkeme, miras bırakanın malvarlığının tam bir envanterini çıkarır. Aktiflerden çıkarılacak pasif kalemler ise şunlardır:
- Miras bırakanın kişisel borçları,
- Cenaze giderleri,
- Terekenin mühürlenmesi ve yazımı için yapılan masraflar,
- Miras bırakanla birlikte yaşayanların üç aylık geçim giderleri.
Bu hükümler, Türk Medeni Kanunu’nun 507. maddesinde açıkça düzenlenmiştir. Amaç, mirasın paylaşımı öncesinde net bir değer tespiti yapılması ve hak sahipleri arasında adaletin sağlanmasıdır.
Mirasta Tenkis Davası
Mirasta tenkis davası, miras bırakanın saklı payı bulunan mirasçıların haklarını ihlal edecek şekilde yaptığı tasarrufların azaltılması veya ortadan kaldırılması amacıyla açılan davadır. Tenkis, kelime anlamı olarak “azaltma” demektir ve hukuki olarak saklı payların korunmasına hizmet eder.
Türk Medeni Kanunu’na göre miras bırakan, malvarlığının tamamı üzerinde tasarruf edebilse de, belirli yakınlarının —örneğin eşi, çocukları ve anne-babasının— saklı pay denilen koruma altındaki miras hakkını zedeleyemez. Bu hak, miras bırakanın iradesine karşı dahi kanunla güvence altına alınmıştır.
Tenkis davası açabilme hakkı yalnızca saklı pay sahibi mirasçılara tanınmıştır. Saklı pay oranları şu şekildedir:
- Altsoy (çocuklar, torunlar) için yasal miras payının yarısı,
- Ana ve babadan her biri için yasal miras payının dörtte biri,
- Sağ kalan eş için, altsoy veya ana-baba zümresiyle birlikte mirasçı olduğunda yasal miras payının tamamı; diğer durumlarda ise dörtte üçü.
Bu dava, miras bırakanın ölümüyle birlikte açılabilir ve öğrenme tarihinden itibaren bir yıl içinde açılması gerekir. Her hâlükârda, vasiyetnamenin açılmasından veya tasarrufun öğrenilmesinden itibaren on yıl içinde açılmayan davalar zamanaşımına uğrar.
İzale-i Şuyu (Ortaklığın Giderilmesi) Davası
İzale-i şuyu davası, diğer adıyla ortaklığın giderilmesi davası, birden fazla kişinin paylı veya elbirliği mülkiyeti şeklinde ortak olduğu bir malın paylaşılması amacıyla açılan davadır. Miras bırakanın ölümüyle birlikte terekedeki mallar genellikle elbirliği mülkiyeti şeklinde mirasçılara geçer. Bu durumda, ortaklar malın paylaşımında anlaşamazsa mahkeme kararıyla ortaklık sona erdirilebilir.
Bu dava, Türk Medeni Kanunu’nun 698. maddesi ve HMK’nın ilgili hükümleri kapsamında yürütülür. İzale-i şuyu davası, genellikle taşınmaz mallar (örneğin ev, arsa, tarla) üzerinde açılır. Dava sonucunda mahkeme, malın aynen bölünebilir olup olmadığını inceler. Eğer aynen bölünebiliyorsa mal paylaştırılır; bölünmesi mümkün değilse satışına karar verilerek bedel mirasçılar arasında paylaştırılır.
Ortaklığın giderilmesi davasının temel özellikleri şunlardır:
- Dava, taşınmazın bulunduğu yer sulh hukuk mahkemesinde açılır.
- Davayı tüm mirasçılar birlikte açabileceği gibi, tek bir mirasçı da açabilir.
- Uygun olmayan zamanda paylaşma talebinde bulunulamaz (örneğin tereke borçları ödenmeden önce).
- Mahkeme kararıyla satış yapılması durumunda, satış genellikle açık artırma yoluyla gerçekleştirilir.
İzale-i şuyu, mirasçılar arasında uzun süren anlaşmazlıkların çözümünde en etkili hukuki yoldur. Böylece malın tamamına ilişkin belirsizlik ortadan kalkar ve mirasçılar kendi paylarına düşen değeri serbestçe tasarruf edebilir hale gelirler.
Veraset İlamı
Veraset ilamı, mirasçılık belgesi olarak da adlandırılan ve bir kişinin miras bırakanla olan hukuki bağını, yani mirasçılık sıfatını belgeleyen resmi evraktır. Bu belge, mirasçının kim olduğunu ve miras payını gösterir.
Veraset ilamı, noterlikler veya sulh hukuk mahkemeleri tarafından düzenlenebilir. Son yıllarda teknolojik gelişmelerle birlikte veraset ilamı, e-Devlet sistemi üzerinden de kolaylıkla alınabilmektedir.
Bu belge, mirasın paylaşımı, taşınmazların devri, banka hesaplarının açılması veya terekeye ilişkin dava açılması gibi birçok işlemin temelini oluşturur. Veraset ilamı olmadan mirasla ilgili hukuki bir işlem yapılması mümkün değildir.
Veraset ilamı, hem yasal mirasçılar hem de atanmış mirasçılar için düzenlenebilir. Ancak belge düzenlenirken mirasçılar arasında anlaşmazlık varsa, noter bu belgeyi veremez; davanın sulh hukuk mahkemesinde görülmesi gerekir.
Veraset ilamında yer alan bilgiler, mirasın kimlere ve hangi oranlarda geçeceğini belirlediği için uygulamada en çok başvurulan resmi belgelerden biridir.
Elbirliği Mülkiyetinin Paylı Mülkiyete Dönüştürülmesi
Miras bırakanın ölümüyle birlikte terekeye dahil mallar üzerinde mirasçılar elbirliği mülkiyeti (iştirak halinde mülkiyet) sahibi olurlar. Bu mülkiyet türünde hiçbir mirasçı kendi payı üzerinde tek başına tasarruf edemez; tüm kararlar ortak alınmalıdır.
Ancak bir mirasçı, bu durumu değiştirmek ve kendi payı üzerinde tasarruf edebilmek isterse, elbirliği mülkiyetinin paylı mülkiyete dönüştürülmesi talebinde bulunabilir. Bu talep üzerine sulh hâkimi, diğer mirasçılara itirazlarını bildirmeleri için süre verir.
Eğer mirasçılardan biri süresi içinde itiraz etmez veya haklı bir neden göstermezse, hâkim elbirliği mülkiyetinin paylı mülkiyete dönüştürülmesine karar verir. Bu kararın ardından her mirasçı, kendi payı üzerinde bağımsız mülkiyet hakkı kazanır.
Bu düzenleme, mirasçıların ortak hareket etme zorunluluğunu ortadan kaldırarak paylaşımı kolaylaştırır. Uygulamada en sık taşınmaz mallar (örneğin ev, arsa, tarla) için tercih edilir.
Miras Avukatı Neden Önemlidir?
Miras avukatı, miras hukuku sürecinin karmaşık yapısı nedeniyle mirasçıların haklarını koruma ve olası hak kayıplarının önlenmesi açısından büyük önem taşır. Miras hukuku, hem malvarlığı hesaplamalarını hem de kanuni pay oranlarını içeren detaylı bir hukuk alanıdır.
Bir miras avukatının önemi şu nedenlerle ortaya çıkar:
- Saklı pay ihlallerinin tespiti ve tenkis davasının zamanında açılması,
- Vasiyetnamenin iptali veya yerine getirilmesi süreçlerinin doğru yürütülmesi,
- Miras paylaşımında adaletin sağlanması,
- Muris muvazaası veya tapu iptali gibi davalarda delil toplanması ve temsil,
- Veraset ilamı, tereke tespiti ve taksim işlemlerinin yasal çerçevede yapılması.
Miras avukatları, sürecin her aşamasında yasal hakların korunmasını sağlar. Özellikle aile içi miras anlaşmazlıklarında tarafsız bir hukuki yol izlenmesi açısından da önemli rol oynarlar.
Miras Hukuku Davaları Nelerdir?
Miras hukuku kapsamında açılabilecek davalar oldukça çeşitlidir. Bu davalar, mirasın paylaşımı, korunması veya saklı pay ihlallerinin giderilmesi gibi farklı amaçlara yöneliktir. En sık görülen miras hukuku davaları şunlardır:
- Tenkis davası
- İstihkak davası
- Tapu iptali ve tescil davası
- Miras sözleşmesinin iptali davası
- Terekenin korunmasına ilişkin dava
- Veraset belgesinin iptali davası
- Mirasın paylaşımı ve izale-i şuyu davası
- Mirasçılıktan çıkarma kararının iptali davası
- Mirasın reddi kararının iptali davası
Bu davaların her biri, farklı hukuki süreçler gerektirir. Miras hukukunda hata yapılması durumunda hak kaybı yaşanabileceğinden, bu tür davalar genellikle uzman avukatlar tarafından takip edilir.
Miras Avukatı Ücretleri
Miras avukatı ücretleri, davanın türüne, kapsamına ve mirasın değerine göre değişiklik gösterir. Türkiye Barolar Birliği’nin yayımladığı Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi (AAÜT) bu konuda alt sınır belirlemektedir.
Örneğin;
- Miras sözleşmesi hazırlanması,
- Ortaklığın giderilmesi (izale-i şuyu) davası,
- Tenkis veya tapu iptali davası gibi işlemlerde ücretler farklılık gösterir.
Ücretlendirme, çoğunlukla dava değerine bağlı olarak yüzdelik oran üzerinden hesaplanır. Ancak bazı durumlarda sabit ücret de belirlenebilir. Miras avukatından profesyonel destek almak, sürecin hem hukuka uygun hem de hızlı ilerlemesi açısından büyük avantaj sağlar.
Mirastan Kim Ne Kadar Pay Alır?
Mirastan kim ne kadar pay alır sorusu, miras paylaşımının en temel konularından biridir. Türk Medeni Kanunu’na göre pay oranları şu şekildedir:
- Eş, altsoyla birlikte mirasçı olursa mirasın dörtte biri,
- Eş, anne-baba zümresiyle birlikte mirasçı olursa yarısı,
- Eş, büyük anne ve büyük baba zümresiyle birlikte mirasçı olursa dörtte üçü,
- Başka mirasçı yoksa mirasın tamamı eşe kalır.
Çocuklar (altsoy) arasında miras eşit şekilde paylaştırılır. Eğer çocuklardan biri ölmüşse, onun payı kendi altsoyuna geçer. Evlatlık çocuk, miras bırakanın öz çocuğu gibi miras hakkına sahiptir; ancak evlat edinen, evlatlığın mirasçısı olamaz.
Mirasçısı bulunmayan bir kişinin mirası ise devlete intikal eder.
Kardeşler Arasında Mal Miras Nasıl Paylaşılır?
Kardeşler arasında miras paylaşımı, miras bırakanın altsoyu (çocuk, torun) bulunmadığında gündeme gelir. Bu durumda miras, anne ve baba zümresi üzerinden kardeşlere geçer.
Eğer anne ve baba hayattaysa, mirasın tamamı onlar arasında eşit paylaşılır. Anne veya baba hayatta değilse, onların payı kendi çocuklarına, yani miras bırakanın kardeşlerine geçer. Kardeşlerin her biri eşit pay alır.
Kardeşler arasında miras paylaşımı sırasında taşınmazların değeri, borçların düşülmesi ve varsa vasiyetname hükümleri dikkate alınır. Taraflar anlaşamazsa, taksim davası açılarak mahkeme tarafından paylaşım yapılabilir.
Ölmeden Önce Miras Nasıl Bırakılır?
Ölmeden önce miras bırakma, miras bırakanın yaşarken mallarının kimlere geçeceğini belirlediği tasarruflardır. Bu işlemler, vasiyetname veya miras sözleşmesi yoluyla yapılabilir.
- Vasiyetname, tek taraflı bir irade beyanıdır ve miras bırakanın ölümünden sonra hüküm doğurur.
- Miras sözleşmesi ise iki taraflı bir sözleşmedir ve noterde resmi şekilde düzenlenmesi gerekir.
Miras bırakan, bu işlemlerle malvarlığını belirli kişilere bırakabilir veya bazı mirasçıları miras dışı bırakabilir. Ancak yapılan tasarruflar, saklı paylı mirasçıların haklarını ihlal edemez.
Bu nedenle, ölmeden önce miras planlaması yapılırken mutlaka uzman bir avukattan destek alınmalıdır.
Miras Paylaşımında Anlaşmazlık Olursa Ne Olur?
Miras paylaşımı sırasında mirasçılar arasında anlaşmazlık yaşanması oldukça yaygındır. Bu durumda paylaşım, mahkeme kararıyla gerçekleştirilir.
Anlaşmazlık halinde başvurulabilecek hukuki yollar şunlardır:
- Taksim davası açılması,
- İzale-i şuyu (ortaklığın giderilmesi) davası yoluna gidilmesi,
- Terekenin tespiti veya tenkis davası açılması,
- Gerekli hallerde mirasçılıktan çıkarma veya mirasın reddi süreçlerinin işletilmesi.
Mahkeme, terekenin aktif ve pasiflerini değerlendirerek adil bir paylaşım yapar. Taraflar arasında uzlaşma sağlanırsa, dava kısa sürede sonuçlanabilir. Ancak anlaşmazlık derinse, dava süreci uzun sürebilir.
Bu nedenle, miras uyuşmazlıklarında miras hukuku alanında uzman avukat desteği almak hak kaybını önleyecek en doğru yoldur.
Avukat Fatih Tahancı, 2015 yılında Hukuk Fakültesini tam burslu, onur öğrencisi olarak Ankara’da tamamlamıştır. Avukatlık stajını Ankara Barosu nezdinde; ceza hukuku, sigorta hukuku, tazminat hukuku, iş hukuku, icra hukuku ve idare hukuku konularına odaklanmış çeşitli avukatlık bürolarında staj yaparak tamamlamıştır. Avukat Fatih Tahancı Çankaya/Ankara’da bulunan Tahancı Hukuk Bürosu’nda avukatlık faaliyeti göstermektedir.