Muhdesat Ne Demek? Muhdesat Nedir?
“Muhdesat” sözlük anlamı itibariyle önceden mevcut olmayan yeni bir durumun ortaya çıkarılmasıdır. Bu manada muhdesat, sonradan yapılmış/dikilmiş şey manasına gelmektedir. Hukuken ise, bir arazi üzerinde bulunan bina, tesis gibi yapılar ile ağaç, bağ gibi dikili bitkileri ifade etmek üzere kullanılır. Nitekim 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun (KK) 19’uncu maddesinde:
“Taşınmaz mal üzerinde malikinden başka bir kimseye veya paydaşlarından birine ait muhdesat mevcut ise bunun sahibi, cinsi, ihdas tarihi ve iktisap sebebi belirtilerek tutanağın ve kütüğün beyanlar hanesinde gösterilir.” (KK; m. 19/2)
Söz konusu hükmün gerekçesi incelendiğinde:
“Muhdesat, geçici olmayan bina ve ağaç gibi şeylerdir. Bilindiği üzere eski hukukta, taşınmaz malların zemini ve muhdesatının ayrı ayrı özel mülkiyete konu olabileceği kabul edilmiş ve böylece ayrı ayrı tapu kayıtları tesis olunmuştur. Nitekim Medenî Kanunun Sureti Meriyet ve Şekli Tatbiki Hakkındaki Kanunun 39 uncu maddesinde bu husus işaret edilmektedir. Medenî Kanunun yürürlüğünden sonra, muhdesatı vücuda getiren ile zemin sahibi arasındaki münasebeti Medenî Kanunun 649, 650 ve 655 inci maddeleri düzenlenmektedir. Kadastro sırasında zeminin maliki belirtilmekle beraber, muhdesat zemin maliki dışında bir başkası tarafından vücuda getirilmiş ise muhdesatın cinsi, ihdas tarihi ve vücuda getirenin kim olduğu tespit edilerek, muhdesatın sahibi tutanakta ve kütüğün beyanlar hanesinde açıkça gösterilecektir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 8.9.1965 tarih 7/153 esas ve 1965/293 sayılı kararında da belirtildiği gibi muhdesatın kadastro tutanağında ve kütüğün beyanlar hanesinde gösterilmesi, eylemli (fiili) durumun belirtilmesi demek olup, muhdesat sahibi yararına sürekli ve aynî bir hak meydana getirmez. Eski hükümde açıklık bulunmadığından müşterek taşınmaz malda paydaşlardan birisine veya birkaçına ait tek veya birden fazla muhdesat bulunduğunda da aynı işlemin yapılacağı esası getirilmiştir.”
Yine Tapulama ve Kadastro Paftalarını Yenileme Yönetmeliği’nin tanımlar başlıklı 4/ı bendinde “muhdesat” kavramı:
“Arsa ve arazi üzerinde malikinden başka bir kimse veya paydaşlardan birisi tarafından yapılan yapı, tesis veya dikilen şeyleri…ifade eder.” biçiminde tanımlanmıştır.
Yukarıdaki tanımlardan açıkça anlaşıldığı üzere “muhdesat” bir taşınmaz üzerindeki sabit bina, tesis gibi yapılar ile ağaç vs.’yi ifade eder. Bunların bizzat arazi maliki tarafından yaptırılmış olması hâlinde zaten ortada çözümü gerektiren bir mesele bulunmamaktadır. Fakat eğer bu “muhdesat” arazi malikinden başkası tarafından yapılmış, ya da araziye ortak olarak malik olan kişilerden birisi tarafından yaptırılmış ise ortada çözümü gereken bir mesele var demektir.
Muhdesat’a ilişkin olarak 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 19’ uncu madde gerekçesinin eski TMK 649, 650 ve 655’inci maddelerine atıf yapması önemlidir. Söz konusu atıflar 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 723, 724 ve 729’uncu maddelerine tekabül etmektedir. Söz konusu düzenlemeler “Arazideki yapılar” ve “Araziye dikilen fidanlar” başlıkları altında düzenlenmiştir. Dolayısıyla bu konudaki uyuşmazlık 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun anılan düzenlemeleri kapsamında ele alınacaktır.
Muhdesatın Aidiyeti Nedir?
Muhdesatın Aidiyeti; yukarıda ifade edildiği üzere muhdesat bir taşınmaz üzerinde üçüncü kişiler veya paylı ortaklardan biri/birkaçı tarafından yaptırılmış bina veya dikilmiş ağaç vs.’yi ifade eder. Bu sebeple bu konuda uygulamada bir kısım uyuşmazlıkların ortaya çıktığı görülmektedir.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun “Mülkiyet İlişkisi” başlıklı 722’ nci maddesi şu hükmü içermektedir:
“Bir kimse kendi arazisindeki yapıda başkasının malzemesini ya da başkasının arazisindeki yapıda kendisinin veya bir başkasının malzemesini kullanırsa, bu malzeme arazinin bütünleyici parçası olur.” (m. 722/I)
Söz konusu düzenlemeden ortaya çıkan sonuç arazi üzerine dikilen yapının arazinin bütünleyici parçası olması, onun kaderine tâbi olması biçimindedir. Fakat bu durum uygulamada sorun çıkarabileceğinden kanun koyucu söz konusu malzemelerin –aşırı zarara yol açmayacak olması durumunda- sökülerek sahibine iadesi gerektiğini ifade etmektedir. (m. 722/II) Eğer bu mümkün değil ise arazi sahibi malzeme sahibine uygun bir tazminat ödeyecektir (m. 722/III).
Fidanlar hakkında da benzer bir düzenleme söz konusudur:
“Bir kimse başkasının fidanını kendi arazisine ya da kendisinin veya bir üçüncü kişinin fidanını başkasının arazisine dikerse, başkasının malzemesini kullanarak yapılan yapılara veya taşınır yapılara ilişkin hükümler bunlar hakkında da uygulanır.” (m. 729/I)
Bununla birlikte muhdesatın arazininin bütünleyici parçası olduğu gerçeğini gözden kaçıran ve taşınmazdan ayrı bir mülkiyetin konusunu teşkil edebileceği düşünülen bir kısım ifadelere Yargıtay kararlarında bile rastlamak mümkündür:
“…Açıklanan yasa maddesinde; kural olarak binanın mülkiyetinin, arzın (arsanın) mülkiyetine tâbi olduğu ve arzın maliki kim ise muhtesatın (binanın) malikinin de aynı kimse olduğu kabul edilmektedir. Ancak, taşınmazlar üzerinde… lehine muhdesat şerhleri bulunduğundan, arsa üzerinde yer alan konutların (muhdesatın) mülkiyetinin arzın mülkiyetine tâbi olduğundan söz edilemez. Bu durumda, meskeniyet iddiası ileri sürülen konutlar (binalar) borçluya ait olmayıp, üçüncü kişi «…»’a ait olduğuna göre, borçlunun bu taşınmazlar ile ilgili meskeniyet şikâyetinde bulunmasına yasal olarak imkân bulunmamaktadır. …” (Yargıtay 12. HD., 5.12.2018 tarih, E. 2018/9715, K. 2018/12891 sayılı kararı)
Oysa yukarıdaki açıklamalarımızdan net bir şekilde anlaşılır ki muhdesat, kendisini oluşturan kişiye mülkiyet hakkı vermeyip sadece şahsî bir hak talebi verir. Nitekim bu yaklaşımı teyit eden Yargıtay kararları da mevcuttur:
“…Muhdesat, sahibine arazi mülkiyetinden ayrı, bağımsız bir mülkiyet veya sınırlı bir ayni hak bahşetmez. Muhdesat sahibinin hakkı, sadece şahsi bir haktır (TMK 722, 724, 729 m.ler). Taşınmaz üzerindeki bina, ağaç gibi bütünleyici parça niteliğindeki muhdesatların taşınmazın arzından ayrı bir mülkiyetin varlığından söz edilemez. Açıklanan ilke ve esaslara göre, kural olarak muhdesatın arz malikinden başkasına aidiyetinin tespiti istenemez. Ne var ki çoğun içinde az da vardır kuralı gereğince, muhdesatın mülkiyetinin aidiyetinin tespiti isteğinin, muhdesatı meydana getirenin tespitini de kapsadığı kabul edilmelidir. Muhdesatın aidiyeti isteğiyle açılan bu tür davalarda, güncel hukuki yararın mevcut olması ve iddianın kanıtlanması durumunda muhdesatın davacı tarafça meydana getirildiğinin tespitine karar verilmesi gerekir. … Mahkemece muhdesatın davacı tarafından meydana getirildiğinin tespitine karar verilmesi gerekirken, muhdesatın davacıya aidiyetine karar verilmesi doğru değildir. …” (Yargıtay 8. HD., 28.1.2016 tarih, E. 16903, K. 2016/1465 sayılı karar)
Özet olarak denilebilir ki, madem ki “muhdesat” içinde bulunduğu taşınmazın bütünleyici parçasıdır ve bu sebeple taşınmazın mülkiyetine dahildir. Öyleyse “muhdesatın aidiyeti” yerine “muhdesatın kim tarafından meydana getirilmiş olduğunun tespiti” denmesi daha doğru olacaktır. Zira bu tespit yapıldıktan sonra ilgili kişiye muhdesatın mülkiyeti değil, muhdesattan kaynaklanan şahsî hak teslim edilecektir.
Muhdesatın Aidiyeti Davası Şartları
Burada öncelikle muhdesatın aidiyetinin tespiti davasının hangi şartlarda karşımıza çıkacağından bahsetmek gerekmektedir. Muhdesatın aidiyeti davası; ortaklığın giderilmesi dosyalarında, kentsel dönüşüm işlemleri sırasında, kamulaştırma dosyaları sırasında karşınmıza çıkabilmektedir. Bu haller dışında muhdesatın aidiyetinin tespiti davasının karşımıza çıkması durumu oluşmamaktadır. Davanın açılma sebebinden de anlaşılacağı üzere bu dava ancak taşınmazlar bakımından açılabilmektedir. Burada davanın açılabilmesi için taşınmaz üzerine kalıcı nitelikte yapı, tesis ya da bağ bahçelerin bulunması gerekmektedir. Üstelik taşınmaz üzerindeki bu yapının ya da bağ bahçenin taşınmazın maliki dışındaki bir kişi tarafından inşa edilmiş olması yani yapı ya da bağ bahçenin taşınmazın sahibi dışında bir başka kişiye ait olması gerekmektedir.
Muhdesatın Aidiyeti Davası Vekalet Ücreti
Muhsedatın aidiyeti davalarında davacı tarafın davasının kabul edilmesi ve hüküm kurulması halinde mahkeme tarafından vekalet ücreti ve yargılama giderlerinin karşı tarafa yani davalı ya da davalılara yükletilmesine karar verilmektedir. Burada ödenecek olan vekalet ücreti miktarı ise mahkemenin davaya konu taşınmaz üzerindeki yapı, tesis ya da bağ bahçenin kabul hükmünde verilmiş olan değeri üzerinden hesaplanmaktadır.
Muhdesatın Aidiyeti Davası Ne Kadar Sürer?
Muhdesatın aidiyeti davasının ne kadar sürede sonuçlanacağı merak edilen konulardan biridir. Burada öncelikle belirmek gerekir ki davanın açıldığı şehir, davanın düştüğü mahkemenin yoğunluğu gibi etkenlere göre davanın sonuçlanma süresi değişmektedir.
Muhdesatın Aidiyeti Davası Ne Zaman Açılır?
Muhdesatın aidiyeti davası açılması için herhangi bir süre sınırlaması bulunmamaktadır. Kadastro tespiti söz konusu olması halinde tespit öncesinde var olan bir muhdesat bulunması halinde bu dava açılabilir. Ancak kesinleşen bir kadastro tutanağının bulunması durumunda kesinleşen kadastro tutanaklarında belirtilen haklara sınırlandırma ve tespitlere ait tutanakların kesinleştiği tarihten itibaren 10 yıl geçmeden davanın açılması gerekmektedir. Aksi taktirde hak kaybına uğranması ihtimali artmaktadır. Bu sebeple gecikmeden dava açılmasında yarar bulunmaktadır.
Muhdesatın Aidiyeti Davası Basit Yargılama
Muhdesatın aidiyeti davalarında basit yargılama usulünün uygulanıp uygulanamayacağı hususu merak edilen konulardan biridir. Basit yargılama usulünün uygulandığı haller HK 316. Maddesinde düzenlenmiştir.
Basit yargılama usulüne tabi dava ve işler
MADDE 316- (1) Basit yargılama usulü, kanunlarda açıkça belirtilenler dışında, aşağıdaki durumlarda uygulanır:
a) Sulh hukuk mahkemelerinin görevine giren dava ve işler.
b) Doğrudan dosya üzerinden karar vermek konusunda kanunun mahkemeye takdir hakkı tanıdığı dava ve işler.
c) İhtiyati tedbir, ihtiyati haciz, delil tespiti gibi geçici hukuki koruma talepleri ile deniz raporlarının alınması, dispeççi atanması talepleri ve bunlara karşı yapılacak olan itirazlar.
ç) Her çeşit nafaka davaları ile velayet ve vesayete ilişkin dava ve işler.
d) Hizmet ilişkisinden doğan davalar.
e) Konkordato ve sermaye şirketleri veya kooperatiflerin uzlaşma suretiyle yeniden yapılandırılmasına ilişkin açılacak davalar.
f) Tahkim hükümlerine göre, mahkemenin görev alanına giren dava ve işler.
g) Diğer kanunlarda yer alan ve yazılı yargılama usulü dışındaki yargılama usullerinin uygulanacağı belirtilen dava ve işler.
HMK’ya göre basit yargılama usulünün uygulandığı haller istisna olup, yazılı yargılamanın genel kural olması nedeniyle Muhdesatın aidiyeti davası yazılı yargılama usulü uygulanarak görülmektedir.
Muhdesatın Aidiyeti Davası Arabuluculuk
Arabuluculuğun zorunlu olduğu haller Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nda düzenlenmiştir.
Bazı uyuşmazlıklarda dava şartı olarak arabuluculuk
MADDE 18/B- (Ek:28/3/2023-7445/37 md.)
(1) Aşağıdaki uyuşmazlıklarda, dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır:
a) Kiralanan taşınmazların 2004 sayılı Kanuna göre ilamsız icra yoluyla tahliyesine ilişkin hükümler hariç olmak üzere, kira ilişkisinden kaynaklanan uyuşmazlıklar.
b) Taşınır ve taşınmazların paylaştırılmasına ve ortaklığın giderilmesine ilişkin uyuşmazlıklar.
c) 23/6/1965 tarihli ve 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunundan kaynaklanan uyuşmazlıklar.
ç) Komşu hakkından kaynaklanan uyuşmazlıklar.
…
Dava şartı arabuluculuk uyuşmazlıkları yukarıda da görüldüğü üzere kanun maddesinde sayılmış olup muhdesatın aidiyeti davası bu davalardan değildir. Muhsedatın aidiyeti davalarında zorunlu arabuluculuk dava şartı düzenlenmiş değildir. Ancak kişiler ihtiyarı olarak isterlerse arabuluculuk yoluna başvurabilirler.
Muhdesat Aidiyetinin Tespiti Karara Çıkmış Ne Demek?
Karara çıkmış ifadesi yargılama aşamasındaki davada kararın mahkeme tarafından verilmiş olduğu anlamına gelmektedir. Ancak kararın kesinleşmesi ile karara çıkması farklı ifadelerdir. Mahkeme dosyayı karara çıkararak her ne kadar nihai kararı vermiş olsa da itiraz süresi geçmediği sürece karar kesinleşmemektedir. Mahkemenin vermiş olduğu karar gerekçeli olarak yazılarak taraflara tebliğ edilmektedir. Tebliğ edilmesinin ardından yasal süre içerisinde istinaf, temyiz, ya da itiraz hakkı kullanılmazsa dosya kesinleştirilebilir duruma gelmektedir.
Muhdesatın Aidiyeti Davası Kesinleşmeden İcraya Konulur mu?
Muhdesatın aidiyeti davalarında kararın kesinleşmesi beklenmeden icraya konulup konulamayacağı merak edilen konulardan biridir. Muhdesatın aidiyeti davasında mahkeme tarafından karar verilmiş olsa da bu karar kesinleşmediği sürece icraya konulamamaktadır. Yine ilamın feri niteliğinde olan yargılama giderleri ve vekalet ücretinin icraya konulabilmesi için de kesinleşmenin beklenmesi gerekmektedir.
Muhdesatın Aidiyetinin Tespiti Davasının Tarafları Kimlerdir?
Muhdesatın aidiyeti davasında davacı taraf kural olarak söz konusu muhdesatın kendisine ait olduğunu yada kendisinin diktiğini ileri sürerek davayı açan taraftır. Burada davacı taraf birden fazla kişiden oluşabilmektedir. Muhsedatın aidiyeti davasında dava taşınmazın tapu kaydında maliklerinin tamamına karşı açılır. Ancak tapu maliklerinden muhdesatın davacıya ait olduğunu kabul eden kişiler varsa bu kişilerin davada davalı olarak gösterilmesi gerekmemektedir. Ancak buradaki kabul açık kabul olmalıdır.
Muhdesat Sahibinin Hakları
Yukarıdaki açıklamaların genelinden çıkan sonuç dikkate alındığında “muhdesat”, üzerinde bulunduğu taşınmazın bütünleyici parçasını oluşturmaktadır. Eşya hukukundaki genel ilkeler çerçevesinde bütünleyici parçalar ile asıl eşya farklı mülkiyetlerin konusu olamayacağından, muhdesatı meydana getiren kişinin hakkının aynî bir hak niteliğinde olmayıp şahsi bir hak niteliğinde olduğunun kabulü gerekir.
Bu hak çerçevesinde muhdesatı oluşturan kişi, kadastro tespiti esnasında, muhdesatın kendisi tarafından oluşturulduğunun tapu kütüğünün beyanlar hanesine kaydettirilmesini talep edebilir. (K.K; m. 19/2)
Yine bilhassa ortaklığın giderilmesi davası kapsamında muhdesatı oluşturan kişi bu yönde bir tespit davası açılmasını talep etmek hakkına da sahiptir. Bu konuya aşağıda ayrı bir başlık açacağız.
Muhdesatı oluşturan kişi TMK 723 ve 729’ uncu madde hükümleri çerçevesinde tazminat talep etme hakkına sahiptir. Bu kişi lehine hükmolunacak tazminat iyiniyetli olup olmamasına göre değişiklik göstermektedir.
Fakat eğer muhdesatın değeri açıkça arazinin değerinden fazla ise muhdesatın üzerinde bulunduğu taşınmazın mülkiyetinin kendisine devredilmesini talep etme hakkı bulunmaktadır. (TMK; m. 724)
Muhdesat Aidiyetinin Tespiti (Muhdesatın Aidiyeti Davası)
Uygulamada “muhdesat aidiyetinin tespiti” ya da “muhdesatın aidiyeti davası” ifadeleri yaygın olarak kullanılmakta olduğundan biz de başlıkta bu ifadeye yer verdik. Yoksa yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde muhdesatın aidiyetinden değil, fakat muhdesatın kim tarafından oluşturulduğunun tespitinden söz etmek daha doğrudur. Fakat Yargıtay dahi kimi durumlarda “muhdesatın aidiyeti” kavramını kullanmaktadır:
“… Dava muhdesatın aidiyetinin tespitine ilişkindir…” (Yargıtay 7. HD., 25.3.2004 tarih, E. 2004/674, K. 2004/1085 sayılı karar)
Bu dava niteliği itibariyle bir tespit davasıdır. Bu sebeple açılması için hukukî bir yararın mevcudiyeti gerekir. Yargıtay muhdesata ilişkin olarak eda davasının açılmasının mümkün olduğu durumlarda tespit davasının açılmasının mümkün olmadığını ifade etmektedir.
“… Dava muhdesatın aidiyetinin tespitine ilişkindir. Davaya konu binanın davalı adına kayıtlı 198 parsel sayılı taşınmaz üzerinde bulunduğu, zeminde davacıların hak sahibi olmadıkları tartışmasızdır. Davacılar binanın ikinci katının kendilerine ait olduğunu öne sürerek dava açmışlardır. Tespiti istenen muhdesatın üzerinde bulunduğu taşınmazın zemininin paylı mülkiyete konu olmadığı, bu nedenle ortaklığın giderilmesi davasına da konu olamayacağı kuşkusuzdur. Tespit davaları kendine özgü belli koşulların varlığı halinde hukuken bu nitelikteki davaların dinlenilebilme olanağı vardır. Davanın ileriye sürülüş biçimi itibari ile dinlenmesine olanak yoktur. Diğer bir ifade ile davacıların eda davası açabilecekleri hallerde icra ve infaz kabiliyeti bulunmayan tespit davası açamayacakları kuşkusuzdur. …” (Yargıtay 7. HD., 25.3.2004 tarih, E. 2004/674, K. 2004/1085 sayılı karar)
Ortaklığın Giderilmesi Davasında Muhdesat İddiası
Bir taşınmaz üzerindeki muhdesata ilişkin hak sahipliğinin tespiti talebiyle açılan dava mahiyeti itibariyle bir tespit davası niteliğinde olduğundan hukukî bir yararın mevcudiyeti gerekir. Ortaklığın giderilmesi davası esnasında (izaleyi şuyu) söz konusu tespit bakımından hukukî yararın mevcut olması sebebiyle bu talebe en ziyade bu dava türünde rastlanmaktadır.
“… Öğretide ve Yargıtay’ın devamlılık gösteren uygulamalarında, taşınmaz hakkında derdest ortaklığın giderilmesi davasının, kentsel dönüşüm uygulamasının ya da kamulaştırma işleminin bulunması gibi istisnai durumlarda muhdesatın tespiti davasının açılmasında güncel hukuki yararın bulunduğu kabul edilmektedir. …” (Yargıtay 8. HD., 17.12.2018 tarih, E. 2018/14796, K. 2018/20284 sayılı kararı)
Bilhassa ortaklığın giderilmesi davalarında muhdesat iddialarının ortaya çıkması durumunda tarafların bu hususta ittifak edip etmedikleri mahkeme tarafından araştırılmalı, etmemiş iseler bu konuda dava açmak üzere kendilerine süre tanınmalıdır.
“… Davacılar ile davalı tarafından taşınmaz üzerinde bulunan bütünleyici parçalarda (muhdesatlarda) hak sahibi oldukları ileri sürülmüş olup tarafların bu hususta ittifak edip etmedikleri üzerinde durulmamış, ittifak etmiyorlarsa bu konuda taraflara dava açmak üzere süre verilmemiştir. …” (Yargıtay 14. HD., 3.12.2018 tarih, E. 2018/2682, K. 2018/8505 sayılı karar)
Eğer bu dava açılmış ise bekletici mesele yapılarak sonucu beklenmeli, açılmamış ise davaya kaldığı yerden devam edilmelidir.
“…Somut olayda; inşaat bilirkişisi tarafından tanzim edilen 08.12.2015 tarihli raporda arsa değerinin 511.476,00TL tespit edildiği, arsa üzerinde bulunan yığma tek katlı ev, depo, baraka ve çevre duvarı değeri toplamının ise 34.199,28TL olduğu hesap edilmiş; anılan muhdesatların hangi ortağa ait olduğu yönünde raporda tespit yapılmadığı anlaşılmıştır. Yine davalılara çıkarılan ve dava dilekçesini içeren kapalı tebligatların üzerine, muhdesat iddialarını sunmaları yönünde şerh konulmadığı tespit edilmiştir. Davalılardan … tarafından, temyiz dilekçesinde dava konusu taşınmaz üzerinde bulunan yapılar yönünden muhdesat iddiasında bulunduğu anlaşıldığından; yukarıda değinilen ilkeler gözetilmek suretiyle muhdesatın aidiyeti konusunda uyuşmazlık varsa, mahkemece görevli mahkemede dava açmak üzere davalılara HMK’nın 165. maddesi uyarınca uygun bir süre verilmeli, mahkemece verilen süre içerisinde dava açıldığı takdirde sonucu beklenmeli, açılmadığı takdirde o konuda uyuşmazlık yokmuş gibi davaya devam edilmelidir. Açıklanan bu nedenle kararın bozulması gerekmiştir. …” (Yargıtay 14. HD., 17.1.2019 tarih, E. 2016/3977, K. 2019/491 sayılı karar)
Muhdesat Şerhi Nasıl Kaldırılır?
Muhdesat iddiası, tapuya şerh ettirilemez. Tapu kütüğünün “beyanlar” hanesine işlenmesi söz konusu olabilir. Bu ayrım önemlidir. Zira şerh şahsi bir hakkın kuvvetlendirilmesi neticesini doğurur, oysa beyan’ın böyle bir etkisi bulunmamaktadır. Beyan fiili durumun tespiti bakımından önem taşır ve ispat kolaylığı sağlar. Bununla birlikte eğer sehven muhdesat tapuya şerh ettirilmiş ise bu şerhin kaldırılmasını talep eden bir dava açılması mümkündür.
“…. Dava, muhdesatın ve arsa payının tapuya şerh verilmesi istemine ilişkindir. Medeni Kanun’un 918, 919 ve 920 maddeleri ile Tapu Sicil Tüzüğünün 54- 58 maddeleri birlikte değerlendirildiğinde; Medeni Kanun’un 918 maddesinde belirtilen ayni haklar, 919. maddesinde sayılan şahsi haklar, 920. maddesindeki taşınmaz malikinin tasarruf yetkisini sınırlayan işlemler ve muvakkat tescil hakkındaki işlemler tapuya şerh edilebilir. Bunların dışındaki bir hususun tapuya şerh edilmesi mümkün değildir. Dava konusu istem, bu haklardan olmadığı için verilen karar isabetli değildir. …” (Yargıtay 14. HD., 8.4.2002 tarih, E. 2002/2435, K. 2002/2679 sayılı karar)
Muhdesatın Aidiyeti Davası Zamanaşımı
Yargıtay muhdesat ile ilişkili olarak TMK 723’üncü madde hükümleri çerçevesinde açılacak davanın sebepsiz zenginleşme davalarında uygulanacak zamanaşımı süresine tâbi olacağı yönünde karar vermiştir. (Yargıtay 13. HD., 24.12.1981 tarih, E. 7470, K. 1981/8439 sayılı karar)
“Sebepsiz zenginleşmeden doğan istem hakkı, hak sahibinin geri isteme hakkı olduğunu öğrendiği tarihten başlayarak iki yılın ve her hâlde zenginleşmenin gerçekleştiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar.” (TBK m. 82)
Muhdesatın Aidiyeti Davası Dilekçe Örneği
….. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ HAKİMLİĞİNE
DAVACI :
DAVALILAR :
DAVA KONUSU : Muhdesatın aidiyetinin tespiti
AÇIKLAMALAR :
- Bu kısımda taraflar arasında devam etmekte olan ortaklığın giderilmesi davasından söz edilerek, uyuşmazlığa konu taşınmaz üzerindeki muhdesata ilişkin hak iddiası temellendirilecek ve bu hakkı davacıya ait olduğunun tespiti istenecektir.
2-
3-
DELİLLER : Tapu kaydı, tanık, (varsa diğer deliller sıralanacaktır)
HUKUKİ NEDENLER : TMK, HMK ve sair ilgili mevzuat.
NETİCE ve TALEP :
Yukarıda kısaca açıklanan nedenlerle,
- …. ili, …. ilçesi, ……… Mevkii …… pafta ….Ada ………..No.lu parsel sayılı, …. m²lik taşınmaz üzerinde bulunan ……… binaya ilişkin olarak muhdesatın müvekkile aidiyetinin tespitine,
- Taşınmazın başkasına devredilmesi hâlinde hak kaybı söz konusu olabileceğinden söz konusu taşınmaz üzerinde HMK 389 vd. maddeleri uyarınca ihtiyati tedbir konulmasına,
- Yargılama giderlerinin davalı taraf üzerine bırakılmasına karar verilmesi,
Bilvekale saygılarımızla arz ve talep olunur. …./…./2019
EK 1 -TAPU SENEDİ
EK 2- …..
İsim ve imza
Avukat Fatih Tahancı, 2015 yılında Hukuk Fakültesini tam burslu, onur öğrencisi olarak Ankara’da tamamlamıştır. Avukatlık stajını Ankara Barosu nezdinde; ceza hukuku, sigorta hukuku, tazminat hukuku, iş hukuku, icra hukuku ve idare hukuku konularına odaklanmış çeşitli avukatlık bürolarında staj yaparak tamamlamıştır. Avukat Fatih Tahancı Çankaya/Ankara’da bulunan Tahancı Hukuk Bürosu’nda avukatlık faaliyeti göstermektedir.
merhaba, tapu üzerine 1970 yılında bulunan gece kondular için muhtesat bulunuyor a binası mehmet’in b binası ali’nin gibi ama arsa üzerinde bahsi geçen binalar bulunmuyor (yıkılmış) bununla ilgili yeni arsa sahibi nasıl bir işlem yapmalı ? yinede dava açmak mı gerekir yoksa tapu kaldırır mı?